Vakit hovardası

Belki de hepimizin izlediği bir televizyon dizisi vardır. Bu dizileri izlemek insana hiçbir şey vermiyor. Eğer vaktim bol, yapacak daha iyi bir şeyim de yok diyorsanız bilemem. Hepimiz dizi izlerken afyon almış gibi kendinden geçip çocuğunu unutan anneleri, ödev yapamayan öğrencileri, işten yorgun argın eve gelip dinlenemeyen babaları, prostatını zorlayan dedeleri, toplantıya hazırlanamayan ya da sabah işe geç kalan aile üyelerine şahit oluyoruz. Eğer televizyon izlemekle bir şeyler öğrenileceğine inanabiliyorsak söyleyecek sözüm yok. Hafta sonu bile her meşrebe göre programların olduğu kanalların var olduğunu düşünecek olursak, işimiz zor. Televizyonların yaratacağı vakit kaybı, enerji israfının haddi hesabı yok. Kitap okuyamıyoruz çünkü televizyon seyrediyoruz. Kendimizi geliştiremiyoruz çünkü her gün iş çıkışı bir dizi evde bizi bekliyor. Sokağa çıkalım, hiçbir şey yapamasak temiz hava almış oluruz. Belki de 10 yıldır gitmediğimiz bir kütüphaneye gidelim. Aptal bir kutunun tüm hayatımıza yön vermesine izin vermeyelim. Sen İstanbullu arkadaşım, yaşadığın şehri yeterince tanıyor musun? Elin kızı, elin oğlu Kanada’dan, Avustralya’dan, Amerika’dan elinde harita ile kısıtlı vakitte bu şehri tanımaya çalışır, onu fotoğraflarla belgeselleştirmeye çalışırken, biz neden oturup aptal bir kutuya Kâbe gibi yüzümüzü dönelim. Bu şehrin en iyi fotoğraflarını maalesef yabancı fotoğrafçıların koleksiyonlarından para ile satın alıyoruz. Şu İstanbul’u tanımaya bir insanın ömrü yeter mi emin değilim. Böyle yalın bir gerçek varken neden evde kukumav kuşu gibi televizyon başında oturuyoruz ki. Soğa çıkalım, lütfen!

Yorumlar

Mutlu Eller dedi ki…
Nasıl da iyi ifade etmişsiniz!
Aynı şeyleri düşünürüm hep, evde uygulamaya da çalışırım. Ev üyelerinin takip ettiği tek bir dizi yok! Çocukların tv süreleri de kısıtlı, aptal bir nesil yetiştirmeye katkıda bulunmak istemiyorum. Bu konuda yapılmış pek çok araştırma var zaten, yazmama gerek yok sanırım.

İstanbul için geçerli olan her şehir için geçerli. Eşim yabancı ve Bursa`ya geldiği ilk yıllarda hep söylenen bir şey vardı, "ay ne güzel hafta sonları dağa çıkıyorsun" Hiç anlam veremezdi bu söze, ne lazım ki derdi, kayak şart değil, sağlam ayakkabı, mont, çık yürüyüş yap dön, dağ köyleri çok güzel!
İnsanlar tembelliklerinin suçunu paranın üzerine atıyor. Evet gidip Boğaz`da yemek yersen, Nişantaşı`nda alışveriş yaparsan bu doğru. Ama şehri gerçekten keşfetmek için dışarı çıkıp yürümek yeterli.
Hayal Kahvem dedi ki…
Bolat, pazartesi akşamı TRT1 de Mor Menekşeler başlıyor. Niye söylemediniz demeyin sonra... Bakın, o gece sokağa çıkmayın ve seyredin olur mu? Sonra pişman olmayın:)

O değil de, bu dizi İstanbul'la değil Ankara ile ilgili:)Yanlış adreste ve yanlış yazıya yorum yazıyorum galiba!! Eyvahhh!
Sparrow dedi ki…
haklısın bolat ama bu yağmurlar eve hapsetmek üzere hepimizi :(
Yazdıklarınıza katılmamak olası değil. Benzer bir konuyu Begonvilli Ev de ele almış. İkinize de teşekkürler.

Seçici olmak lazım.
Blogger Bolat dedi ki…
Semi, çocuklar için en iyisini yapıyorsundur herhalde.Tebrikler keşke tüm anneler aynını yapsa :)

Vildan, diziler için tu-kaka demek istemiyorum. Herkes benim gibi düşünmek zorunda değil :) kararında olmadığı için suyunu çıkardılar her şeyin:)

Sparrow, sokağın her şekli her hali güzel :)

ŞYD, Begonvilli evin yazısını okuyacağım, hatırlattığın için teşekkür ederim :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hadımköy, İstanbul'un en tuhaf köyü

Vatoz Balığı Yaptım Evde İsyan Çıktı

Blog Yazarının Eşek İstavriti, Azman İstavritle İmtihanı