Kayıtlar

Nisan, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bir blog yazarının hasta üç günü

Resim
Sevgili dostlar, şu yanda görmüş olduğunuz, at hırsızı kılıklı adam benim! Dört gündür ateşler içindeyim!  Estambul'un poyrazı, fırtınası, rüzgarı bizi çarptı! Eee, kafa da üşütmeye müsait çok lafa hacet yok! Üşürken ateşler içindeyim! Hamdım piştim, yandım vesselam. Ömrümde böyle bir hastalık yaşamadım! Serde biraz "langa hıyarlığı" da olunca doktor yerine iki gün hasta hasta işe gittim!  Blogger Bolat Metropol Totemleri Uyguluyor Metropol totemi ne varsa uyguladım: Greyfurt suyu içine soda, portakal suyu üzerine redbull, soda içine 2 limon yooo geçmedi, aksine şiddetlendi yutkunmakta zorlanınca da hastaneye gittim. Bir kilometre ötedeki özel hastanenin acil servisine gidecekken aniden yol üstündeki sağlık ocağını görüp sağlık ocağına gitme kararı aldım, hem aile hekimimizle tanışma fırsatım olurdu!   Aile Hekimliği Müessesiyle Karşılaşan Blogger Şaşırıyor Sağlık ocağı pırıl pırıl, hastadan çok hamile kadınlar ve çocuklar var! Kendimi garip hissettim 62 n

23 Nisan'da fosur fosur uyursan!

Resim
Hep şikâyettesin! Cumhuriyeti öyle yapıyorlar böyle yapıyorlar! Haklısın sen 23 Nisan'da  evde fosur fosur yattığın için oluyor tüm bunlar! Kalk çocuk ol, çocuğun varsa o coşkuyu çocuğunla yaşat! Çocuğun yoksa sen çocuk ol, o coşkuyu sen yaşa! Neşeni sevincini âlem görsün! Sen sokakta ol ki coşku olsun, sen sokakta ol ki bayram olsun! Şikâyet etme işin ucundan tut, madem beğenmiyorsun beğenilecek işler yap!  Atatürk bir zamanlar sana hitaben “Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim, kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz" diye maruzatını anlatmıştı!   Bırak memleketi aydınlığa boğmayı, bu ülke için bir mum yakabildin mi? Cevabın evet ise sorun yok, çalışmaya devam! Cevap, hayır ise bugünden tezi yok çalışacaksın arkadaş! Yoksa sen fosur fosur daha daha rahat uyuyasın diye 23 Nisan Ulusal Egem

İstanbul'un altı üstü

Resim
Eğer birazcık vaktiniz var ise bu videoyu izlemenizi tavsiye ederim. Neler var videoda? zindanlar, mezarlar, şehrin ortasında gömülü kalmış gemiler, işkenceciler, imparatorlar, çeşmeler,  Osmanlılar, Boğaziçi, Bosphorus, sarnıçlar, kütüphaneler,   mozaikler, stadyum, yarışlar, haçlılar, Medusa, saraylar, metro, Romalılar, Bizanslılar,  kısaca Constantinople, Bizans, Roma, Estambul ve İstanbul’a dair çok şey var! Biz neden çekemeyiz kendi şehrimizde böyle belgeseller? Sebebi çok basit, izlemediğimiz için! Bizde neden bir History Channel bulunmaz? Çünkü izleyicisi yoktur! 

O kişiyi posta koymak

Resim
Bizler tarihte atı evcilleştirip insanlığı mobilize etmeseydik, milattan sonra 375’te kabuğumuzu kırıp “İlk Çağ İlk Çağ yeter, nereye kadar ” deyip Orta Çağı başlatmasaydık insanlığın Bilgi Çağı'nın yüzünü göreceği yoktu. Türkler öyle barbar böyle barbar! Biz o Çinli güzellerin büyüsüne kapılıp dağlar taşlar aşmayaydık sen  görürdün “oh my god great wall’u.” Sen 2000’li yıllarda hibrit demokrasiye“yarebbi şükür” çekerken, Orta Asya’nın göbeğinde“kurultaylarda bizzat kadınların meclisi yönettiği ortamı yaratmışlar! Senin kendinden haberin yok, aç da önce kendi tarihini öğren!  Milattan sonra 375’te “hep Orta Asya hep Orta Asya, gidelim başka diyarlar görelim” deyip milletini ve dünyayı mobilize etmese sen nah görürdün Uzay Çağını! Olsan olsan A.R.O.G’da figüran olur, İlkçağ’dan ortaçağa geçemezdin! Daha çocuk yaşında İstanbul’un büyüsüne kapılan II.Mehmet sana armağan etmeyeydi İstanbul’u, sen daha çok otururdun o Nişantaşı“The House Cafe” de! Evet, bulunduğumuz durum iç açıc

Abuk subuk haller!

Resim
Tuzlu yemeyeyim diyorum, kendime hakim olamıyorum! Akşam biraz çıtır çerez yiyip Madmen’in yeni sezon bölümünü izlemek için kanepede yerimi aldım! Uzanınca, uyumuşum şu gördüğüm rüyalara bak! Adamın biri elinde çekiçle geldi! Gök gürlüyor gözlerimi açıyorum bizim tavan yok arkadaş, Van Gogh Alive sergisi gibi! O ne bea! Acayip bir adam gökyüzünde, al barbar Conan’ı çarp elli ile öyle bir şey!   Artistik hareketler yapıyor! “Kimsin sen, biz korkamayız oğlum öyle abuk subuk kıyafetlerden kimsin len!” diyorum. Pis pis sırıtıyor, elindeki çekici fırlatıyor şimşek çakıyor ardından gök gürültüsü sonra yağmur! Heeeeyt diyor zemheriyi getiriyor, baharda açmış bütün İstanbul erguvanları çatırt çatırt diye dökülüyor! Mevsimleri birbirine katıyor kafamı bozuyor! La havle! “Sustursana oğlum şu gök gürültüsünü, ben Madmen izleyemeyeceğim” diyorum zınk çekiç atıyor gök gürültüsü susuyor, güneş açıyor! Önce bir kahkaha ardından lanet orağıyla gök gürültüsünü patlatıyor ve bana bağırıyor!

Simit şehirlidir!

Resim
Türk toplumu son yıllarda birçok dualiteyi aynı anda yaşıyor, yerel-golabal, muhafazakâr-laik, modern-geleneksel.  Bir arkadaşım “köyden kente göç oldu, dolayısıyla bu simit olayında patlama oldu" diyerek simide köylü muamelesi yapınca gönlüm buna razı olmadı. Simidin hakkını simide vermek amacıyla bu postu yazıyorum. Bu tespit kesinlikle yanlıştır, simit şehirli bir yiyecektir. Simit kelimesi Arapça kökenli bir kelimedir “beyaz un” demektir. Semiz ile aynı kökten gelmiştir yani şişmanlıkla doğrudan bağlantılıdır.   Birçok etimolog simit’in Rumca kökenli olduğu iddia etse de bu doğru değildir. Simit adının Smiti'den (İzmit) geldiği yönündeki söylentilerde pek cılız kalır. Yunanistan’da kimse simide simit demez “kuluri” der. Sırplar, Bulgarlar bile simide gevrek derler! Dolasıyla fazla açıklamaya lüzum yoktur simit Estambul’ludur. Simit ile şişmanlık arasında da inceden bir bağ kuralım. Mesela biraz kilo alınca bel kısmımızdaki halkalara simit der geçeriz. Direksiyon simidini

Havalara girdim ben!

Resim
Candan Erçetin’e KKTC vatandaşlığı verilmiş ortalık ayağa kalktı, abi bize de vurdu o şans biz de Gıprıslı olduk sayılır ama daha konsolosluğa gidip ıdı bıdı evraklarını teslim etmedik. Haberden sonra ben havalara girdim, sonra öğrendim ki bu vatandaşlık olayı pek zormuş, ilk vakitte gidip bu işi halletmem lazım Beşiktaş Balmumcu’ya yolculuk var yakında. Daha önce konsolosluğa gittiğimde şunu hissettim, nasıl oluyor bilmiyorum ama konsolosluk Kıprıs kokuyor yahu! Bundan sonra Kıprıs ağzına aşina olmak için çalışmalara başlıyorum. Biliyorum Barışbaşak iki gözü iki çeşme olacak diyarı gurbet Amerika kıtasında ama napalım, ben kimliği alayım   Barışbaşak için bir lobi grubu kuracağım KKTC’de.  Videonun tadına doyamadım yok mu ikincisi diyenler böyle gelsin!

Aloo Matmazel

Resim
Alexander Graham Bell telefonu icat ettiğinde, Amerikalı bir belediye başkanı  “Bir gün her kentte bir tane telefon olacak” demiş fakat bu gerçekleşmesi çok zor bir ön görü kabul edilmiş! İngiltere postahane başmühendisi “Amerikalıların telefona ihtiyacı var bizim yok bizim elimizde bir yığın haberci çocuk var”diyerek olayı küçümsemiş! Bak o koskoca İngiltere nal topluyor artık! Bizimkiler telefonun icadından 5 yıl sonra Estambul, Yıldız Sarayı’na telefon hattı döşetmiş fakat sonra Sultan Abdülhamit yasaklatmış, biz neden nal topluyoruz anlayın! Telefon İstanbul’da 1908 den sonra yaygın olarak kullanılmaya başlanış. Telefon İdaresi Fransız ortaklığı olduğu için İstanbullular “Aloo Matmazel şu numarayı bağlar mısınız?” şeklinde görevliyle iletişime geçermiş.  Bir de taze hikâyecik aktarayım gerçi pek taze sayılmaz ama anıları ve anlaşmazlıkları her dem taze! Yıl 1974, ilk barış harekâtı yapılmış Kıbrıs ayakta, anlaşma imkânsız ortalık toz duman! Rahmetli Bülent Ecevit Cenevre’de, 11

Mobeseyi öpüyorum

Resim
Öncelikle polis teşkilatımızı tebrik ediyorum, Polis Haftalarını kutluyorum. Polis kelimesi Latince politia kelimesinden türemiştir. Yunancadaki “polis” kelimesinin “polis” kavramıyla ilgisi yoktur, o şehir demektir. Vaay Bolat, ahkam kesmişsin! Yoo, bakış açısı diyelim. Bugünkü anlamıyla “polis” kelimesi “politia” kelimesinden türemiştir, politika kelimesi de bu kökten gelmiştir ki bu dönemin "bazı" polislerine daha yaraşır! Diyerekten çuvaldızı “o”polislerimize daldırmayı da napmıyoruz ihmal etmiyoruz. İhmal edersek ne olur! kökeni “politia” kavramından türemiş olan kelimedeki şekliyse polis “politize” olur! Yani güçlünün güç odaklarının sopası olur! Oysa biz onları Türkçe bir kavramla adlandırmak istiyoruz “kolluk kuvveti” milletimizin eli kolu olmaları lazım! Eleştirmeyen Bolat, kör olur, sağır olur, dilsiz şeytan olur! Eleştirdiğin için başına çorap örerlerse yavrucağım? Valla haklısın, ama susunca da olmuyor! Doğru bildiğini yazman söylemen lazım, herkesin hayrına

İnovasyon şehri İstanbul!

Resim
Her yıl açıklanan Küresel İnovasyon Endeksi’ne göre Türkiye listede 65'inci sırada yer alıyor. Ülkemiz bu inovasyon ölçümüne göre Ürdün, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin gerisinde. Nasıl oluyor da dünyanın 16. büyük ekonomisi inovasyon endeksinde 65.sırada oluyor? Geçen yıl aralık ayında evimize İsviçreli bir çift gelmişti hatta onlar için post yazmıştım. Bu çift İsviçre, İtalya, Slovenya, Sırbistan, Arnavutluk, Yunanistan üzerinden bisiklet üzerinde Türkiye’ye giriş yaptı. Bir hafta İstanbul kaldıktan sonra sonra Antalya, sonra Orta Anadolu ve Hitit memleketi Çorum'a gittiler! Anadolunun en eski imparatorluğu Hititler'in topraklarına kaçımız gidebildik!  Hangimiz Hitit tarihini okudu! Phillip mühendis İsviçre’de güneş enerjisi ekipmanları üreten bir firmada çalışıyor! İsviçre! Güneş enerjisi! Evet, aynen öyle! Biz hala bavul turizmindeyiz. Koy bizi otobüse uçağa sonra banttan al! AVM’ ye git alışveriş yap dön! Bu sıralama gayet normal! İsviçre böyle vat

Doğa İçin Çal

Resim
İstanbul’da havalar iyice ısındı artık. Günler ne kadar kısa! Sabah kahvaltı yapıp evden çıktım ve ancak gece 10.30 evde oldum. Berbat bir trafikle trafikten sonra Kadıköy’de park bulmak ayrı bir sorun oldu. Öğleden sonra 3’te başlayan toplantıda Doğa İçin Çal ’ın yapımcısı Fırat Çavaş ile tanıştık. Projeyi çok şık ve faydalı bulduğumuzu belirttik. Umarım yeni işbirliktelikleri ortaya çıkar. Fırat Çavaş'tan sonra biz gündemdeki bazı projeleri konuşmaya devam ettik. Sonra Kadıköy’de akşam yemeği ve Beykent’e dönüşüm gece 10.30’u buldu. Buzdolabı karşısında kısa bir atıştırmalık fasıldan sonra salı günü vereceğim seminer için sunumu derlemeye çalıştım ama parmaklar yazmamak için direniyor. Yarın kaldığım yerden devam ederim. Pazar tüm gün evdeyim, bünyeyi dinlendirelim biraz! Herkese mutlu bir hafta sonu dilerim.

Bir babanın GDOL oğuldan intikamı

Resim
Dün Estambul Haliç Kongre Merkezi’nde yapılan Doğan Online’ın   GDOL , Digital Talk Fest’indeydim. Hava güzel, Haliç manzarası güzel, saltanat kayığı turları güzel! Kafamda bilerce soru ve birçok değerli panelist ve konuşmacı üstüne dondurma kadar naif bir karikatürist Erdil Yaşaroğlu ve bir halk kahramanı sunucu Serdar Kuzuluoğlu . Her şey güzel ambians şahane, dönerek gelen sahne o biçim! Sağımda solumda oturan hatun kişiler, beyfendilerin ellerinde Iphone, Samsung,  Asus ya da Ipad tablet pc’ler.  Bizim neymiz eksik bir ara açayım da maillerime bakayım istedim, bir de ne göreyim benim Asus kaput  “ ülen noluyor bastık bastık çalışmıyor” anlaşıldı anlaşıldı bizim Teo (oğlum Teoman, 3.5 yaşında) tablette karpuz kesme oyunu oynayarak makinenin şarjını yemiş . “Oğlum ben seni napim!” Eve gidince GDOL’ nesline 1 hafta oyun oynamama cezası vereceğim! Ayrıca kendisinin en sakar fotosunu buraya koyarak intikamımı alıyorum . Bakmayın böyle şeker şerbet görüntüsüne bu kareden saniyer

Atlas: Dünyanın Yükünü Sırtında Taşımak

Resim
Herkül Neden Yorgun başlıklı postta Herkül'ün bir gece kafayı kırıp çoluğu çocuğu hatta eşini katlettiğini anlatmıştık.Herkül'ün bu durumuna üzülen  Miken kralı Herkül'ün günahlarından arınabilmesi için ona  12 görev verir.   Bu görevlerden Yedincisi 'Hespridilerin Bahçesinden Altın Elmaları çalmaktır.'   Çalma eylemi Titanlığına halel getireceğinden, karizmasını çizdireceğinden, Altın Elmaları almak için Hesperidlerin bahçesine giren Herkül, Atlas Babanın kızlarını ayartmaya çalışır, kızlar bu numarayı yemezler. Hatta kızlar "senin buban Türk Polisine göre Deyyusmuş" deyip onu makaraya da almışlardır. Herkül de kızlardan umudu kesip Atlas Baba gider. "Ooooo Atlas Baba bu yıl hasat güzel, Allah bereket versin! Şuradan bana üç elma kopar da senin yüküne ortak olayım! Dünyayı sırtımda ben taşıyayım! Sana hayırlı bir damat olayım" diyerek Atlas Babayı ikna etmiş! Dünyayı omuzlarının arasında tutarak Atlas Babayı beklemeye başlamış, bekle bek

Chateaubriand Kırkağaç kavunu yerse!

Resim
Bugün size Chateaubriand 'ı     anlatacağım.  Şimdi bazı arkadaşların "Heyyoooo yaşasın Bolat sonunda yola geldin, yemek tarifi vermeye başladın." dediğini duyar gibiyim. Yoo, ama zamanı gelince veririz Elbet. Bunun için Defne Koryürek ’ten birkaç güzel, sağlıklı, yerel yemek tarifi öğrenmem lazım. Ben size bu nadir Fransız yemeğini değil de, François-René de Chateaubriand ’ı anlatacağım. Çünkü kendisinin "Paris İstanbul Küdüs, Bir Seyyahın Günlüğü" adlı tuğla gibi kitabını okuyorum. Romantizm akımının kurucularından sayılır, diplomattır, yazardır, seyyahtır . Şatolarda büyümüş bir soylu evladıdır, krallık ordusunda görev yapmış Amerika’ya seyahat etmiş ve Fransız devrimi sırasında yaralanıp İngiltere’ye sığınmak zorunda kalmıştır. Devrim sorası genel af ilan edilince tekrar Fransa’ya dönmüş ve Napolyon’un takdirini kazanmıştır.  Chateaubriand 1806’da Paris'ten yola çıkarken içinden “Seni yeenecaam Napolyon, seni  yenecaam” ruh hali içindeydi ama bunu

Günahkar tatlı: Profiterol

Resim
Semi, İnci dedi, profiterol dedi , topu kucağımıza bırakıp Malta’ya gitti. Olsun biz kendisine İstanbul’dan kucak dolusu selamlarımızı iletiyor ve bizden istediği profiterol hikâyesini anlatmaya başlıyoruz. Hazır mıyız? Yıl 1944, Lucas Zigoridis İnci Pastanesini Beyoğlu İstiklal Caddesi 124 numaralı dükkânda kurar. Pastanenin şimdiki sahibi Musa Ateş, işe çırak olarak 1960’da burada başlar ve pastane bugünlere kadar gelir. İnci Pastanesi artık yıkılacak! Onunda kaderi de Markiz Pastanesi gibi olacak!  Kültürel miras dediğin şeyin içinde markalar ve insanlar da vardır ama bizim "medeniyet" anlayışımız “AVM” düzeyinde olduğu için, çok lafa hacet yok! Pastane sahibi bay Luka bir röportajında profiterol için “kendim bir şey icat edip, bir de isim uydurunca çok iyi tuttu, profiterolün kendisi de adı da uydurma.” Demiş ama işin aslı öyle değil. Nasıl yani? Şimdi, aç gözleri, topla kendini okumaya devam et! Profiterol tarihte 16. yüzyılda ortaya çıkmış bugünkü anlamını i

Suriye'nin dostları! Biz de yedik!

Resim
İstanbul’da Suriye'nin Dostları toplantısı !   Bu mavraları çok duyduk anam babam!  Kimse kimsenin dostu filan değil.  Herkes bir başkasının kaynağını herkes bir başkasının alın terini nasıl yerim düşüncesinde. Milyonlarca insan Irakta, Libya’da ve dünyanın başka yerlerinde emperyal hayallerle nasıl katledildiyse, bunlar da tekerrürü.  İngiliz silahıyla, Fransız uçağıyla devrim filan olmaz!  Bakınız Libya, liderlerini parmaklayarak, gözünü oyarak öldürdüler! İnsanlık ve demokrasi dersimizi aldık çok şükür!  Esad gider başka bir kukla gelir! Buradan diktatörlere koltuk çıktığımız filan sanılmasın, ben sadece aç gözlülüğe pervasızlığa isyan ediyorum.  Ülkemin bu işlere alet olmasını istemiyorum. Bugün Estambul’da Suriye’nin dostları toplantısı var!  Heaa biz de yedik!  Yesen de yemesen de yapılıyorsa bizim de bu toplantıya bir klip armağan etmemiz gerekir,  buyrun Cem Karaca  siz Suriye'nin dostlarına söylesin!  Fransız Dışişleri Bakanı Alen Juppe, ABD Hill