Kayıtlar

Ocak, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Nereye çekersen oraya!

Resim
İstanbul  Arel Üniversitesi  öğrencileri   sosyal sorumluluk projesi olarak, çoğumuzun bilmediği ya da bilip de umursamadığı gerçeği yüzümüze vuruyor!  Hani yazın kaldırım taşları üstünde ıslak lekeye benzer şeyler var ya, işte onlar çiğnenip kaldırımlara, sokaklara atılan sakızlar. Belediyeler bu iğrenç görüntüden kurtulmak için o kadar çok uğraşıyorlar ki! Çok zor oluyor, milyonlarca liralık kaynaklarımız heba oluyor! Bir de yere atılan o sakızlar kuşların ölümüne neden oluyor! Zavallı kuşlar yiyecek umuduyla gagalarına aldıkları sakızları yutamıyorlar ve açlık ve susuzluktan ölüyorlar! İşte Arel Üniversitesi’nden öğrenciler bu konuda duyarlılık yaratmaya çalışıyorlar. Sokaklara sakız kutuları konulmasını öneriyorlar. Peki, “neden normal çöpler varken sakız kutusu öneriyorlar” diyebilirsiniz, basın bülteninde buna dair ayrıntı yok ama ben şöyle açıklayabilirim. Eğer sakızımızı çöpe atarsak çöpten beslenen kuşlar da bu sakızı yemeye çalışıp ölebileceklerdir. Evet, gelin bu arkadaş

Aranan deve bulundu

Resim
İstanbul’a gelen bazı yabancıların fes taktığı ya da deveyi sordukları şaka değildir. Bizzat Taksim'de fesli adam, kadın görmeyen pek azdır. Ben de hep merak ederdim bu develere nerden takmış bu turistler diye. Yapımcılığını steven spielberg’in yaptığı Tiny Toons bir bölümünde they might be giants'ın “İstanbul not Constantinople” şarkısın eşliğindeki çizgi filmde İstanbul'da develerin gezdiği, bedevilerin çadır kurduğu görülüyor. Hayal gücü bu Estambul’da deve olur mu? Olur, olur. Bu arada İngilizcedeki camel , sözcüğü Sami dilindeki “hemal” kelimesinin karşılığıdır, taşıyan anlamına gelir yani bizdeki “hamal” kelimesi ile neredeyse eşdeğerdir. Bizdeki “deve” kelimesi ise Moğolca’dan alınmıştır. Hay bu etimoloji merakıma… 

Çarşı, yedi sekiz Hasanpaşa'ya karşı

Resim
Çorumlu Yedi Sekiz Hasan Paşa  Eski semtim Sariyer yalıları kadar konak ve köşkleriyle  de özel bir yerdir. Bu yüzden Sariyer'e "Paşalar Köyü" denir. Size  Yedi Sekiz Hasan Paşa Köşkü ve köşkten yola çıkıp Paşanın hayatını anlatayım istedim. Yedi Sekiz Hasan Paşa, Osmanlı Ordusu'nda erlikten mareşalliğe yükselse de askerlikte benim kadar iyi yemek duası yaptıracağına inanmadığım tarihi kişiliktir. Çorumludur. Askerliğine kadar demirci ustası olan babasına çıraklık etmiştir.  Daha henüz paralı pullu askerlik icat edilmediğinden 'Vatan borcu namus borcudur' deyip sülüs kâğıdıyla İstanbul'da kışlanın kapısından içeri dalmıştır. Kırım savaşında büyük faideler göstermiş, Kafkas cephesinde gösterdiği üstün başarı ile erbaş olmuştur. İstanbul’da çırıl çırıl elbiseler içindeki muhafızları görüp, yandaki çavuşa: "tertip bunlar kim ola yahu" dediğinde yandaki çavuş: "ooolum bunlar Çerkez ülen, ahanda öbürleri Arnavut!   İşte o gün m

İstanbul'u yaşamak

Resim
İstanbul’u yaşamak nasıl bir şey! Kendimce tanımlıyorum. Kafan eserse Avrupa kıtasını terk eder anında Asyalı olursun . Moda’da bir kahve içip vapurla tekrar Avrupalısın. Kalabalıkken şehir, eğer istersen dünyanın en yalnızı sen oluverirsin! Geçmişi ve geleceği aynı anda yaşarsın! Binalar üstüne üstüne geldiğinde çıkıp Galata Kulesi'ne teknolojiye kıytırık plazalara meydan okursun. İstanbul senin için Constantinople olur! Sanatta seçici olmalısın, ömrünü adasan Estambul’daki etkinliklere yetişemezsin. Martıyı ellerinle beslersin, yelkovan kuşlarını bir başka seversin. Lüfer canının orta yeridir, çinekop’u sarıkanat’ı tezgâhta görsen, öpüp koklayasın pamuklara sarasın gelir. İstersin ki büyüsün lüfer olsun! Beyoğlu’nda protestolara aşina olursun. En güzel sabah kahvaltısı Yeniköy kahvesindedir. Masaların en güzeli Asmalımescit’te kurulur. Şeflerin şefi Mehmet Gürs bu şehirde yaşar . Ghetto, Babylon performanslar tavan yapar. clinic live music club yeni trendin olur. Ya Nişant

Freya'nın düşkünü

Resim
İstanbul’da havalar çok soğuk. Sokak hayvanları özellikle kedilere dikkat etmemiz lazım.  Açlıktan ölebilirler. Onlara bir gün borcumuz var! Af buyur Bolat, ne günü? Odaklan şimdi, bu postu okumaya and iç! Tamam, başlıyoruz . Kediler 20 milyon yıl önce Afrika’dan dünyaya yayıldılar. Hım, peki evcil kediler? Belgelere göre ilk evcil kediler Mısır’da görülüyor. Mısırlılar tahıl zararlısı fareleri kovalayan kedileri görünce, ayrı bir değer biçti onlara!  Firavun kedilere yarı tanrı unvanı verdi! Nassı yani! Evet, baya tanrı ünvanı verdi. Tanrı “Bastet” müzik, aşk ve dans işlerinden sorumluydu! Firavuna “titr” mi sorulur vermiş işte! Kedi neden tanrı ilan edildi. Kanımca gizemli oluşları, avlanma yetenekleri ve Mısırlıların estetiğe olan sevgileri de kedilerin ilahlaştırılmasına neden olmuş olabilir!  Ne aptalmış şu Mısırlılar dediğinizi duyar gibiyim! Çok ayıp! Sadece onlar yapmadı bunu! İ.Ö 5’inci yüzyılda ticaretin başlamasıyla kediler tüm dünyaya yayıldı! Batıda Hıristiyanlı

Teowoman'ın İstanbul'u

Resim
Bugün birçoğumuzun unuttuğu bir İstanbul şarkısını paylaşmak istedim. Pamela’nın “İstanbul’unu dinlerken hep hüzünleniyorum. Sanki şehirden kaç git diyor, şehirdeki kaybolanları, İstanbul’un öğüttüğü insanları anlatıyor . Amacım sizi de bu ruh haline ortak etmek değil. Hırçın kız, vamp kadın Pamela Spence çok sevdiğim sanatçılardan biri olan Teoman’ın vokalistiydi . Pamela tam bir dünya insanı babası Amerikalı, annesi Türk, 1973 doğumlu Almanya’da Heidelberg’te doğmuş, Ankara’da tiyatro sonra  konservatuar eğitimi almış. Fikret Kuşhan ve Okan Bayülgen ile “Atları da vururlar” adlı filmde oynamış. İşin ilginç yanı Türkçeyi 15 yaşından sonra öğrenmiş. Hey gidi günler hey, 2000’li yıllar deyince aklımda kalanlardan biri olacak. Burası biraz babasının memleketine benzeseydi kesinlikle İstanbul’un Lady Gaga’sı olabilirdi . Herkese iyi pazarlar dilerim.

Türk Kahvesi, Müze ve İstanbul

Resim
İstanbul Kalkınma Ajansı tarafından fonlanan bir projeyle Endüstriyel Tasarım Müzesi kuruluyor. ETMK Derneği  bu işe öncülük ediyor. Burada  Türk endüstriyel tasarımını küresel pazarlarda tanıtma, İstanbul'un tasarım bilincini yükselmek gibi ulvi hedefler var.  Umarım başarılı olurlar. Projenin destekçileri: İstanbul Kalkınma Ajansı ’na, Beyoğlu Belediyesi’ne, Arzum Elektrikli Ev Aletleri , Gürallar Art Craft ve Ersa Ofis Mobilyaları 'na teşekkür ediyoruz. Neticede İstanbul güzel bir endüstriyel müzeye sahip olacak! İstanbul tasarım merkezi olur mu? Zor ama neden olmasın! Endüstriyel tasarım didin de, bak alıma ne geldi! Çalıştığım şirkette  kızlar özene bezene cezve ile Türk kahvesi yapardı öyle missss gibi kokar ama kahve yapmayı bilmediğimizden (üşendiğimizden) öyle iç geçirip dururduk. Ama Arçelik Telve diye öyle bir alet icat etti ki  inanın insana “oyoyoyyyy” dedirtiyor. Bir kaşık kahve 1 şeker bas düğmeye al sana köpüklü Türk kahvesi. Alın size endüstriyel tasarım, bu

Yahnikapan Abdülkerim

Resim
Önce olayı anlatayım sonra derdimi! Vakti zamanında Osmanlı Şıkkıevveli (defterdar) Yahnikapan Abdülkerim adında bir bürokrat varmış! Yahnikapan lakabını öğrenciliği yıllarında almış. Mektepte öğle tatili olunca jet hızıyla yemek sırasına giren o! Tabi o zamanlar jet diye bir kavram yok! Yemeğin en yağlı yerini kapan o! Etin en güzelini seçen o! E bu kadar meziyet olunca öğrenciler arasında “Yahnikapan” namı almış yürümüş . Huy bu değişir mi! Kazık kadar adam olmuş! Millet keraat cetveli ezberleye dursun bizimki dalavere dümen oluvermiş Şıkkıevvel yani Başdefterdar.  Ondan bir sakal bundan bir hediye derken Karun kadar zengin olmuş. Paran mı var derdin var! Boşuna söylenmemiş bu sözler! Halk bu zenginlikten rahatsız olmuş neticede bir isyan sonunda mal varlığına el konulmuş.Rahmetli Cem Karaca adam için bir ağıt yakmış "düştüm mahpus damlarına öğüt veren çok olur" şeklinde. Mahpusda çok sıkıntı çekmiş. Mal canın yongası derler, zopaydı, işkenceydi, servetin yerini söy

Bu ne yaman oksimoron!

Resim
Bir iyi  bir kötü İstanbul haberim var . Önce kötüsünden başlayayım! Basın Ekspress Yolu, İkitelli Kavşağı arasındaki alan ve bu alan içerisindeki   Ayamama deresinin kotu düşürülerek tekne gezintilerinin yapılacağı bir turizm alanı haline getirilecekmiş. Yani dere ile Marmara denizi arasındaki kot farkı sıfırlanacak ve dereye deniz suyu basılacak! Doğayla oynamamak lazım! Doğadan almamak lazım! İntikamı acı olur! Çakma Venedik yaratacağız diye ekolojiyle oynanmaz! Denizin canı isterse o kot farkını kaldırır! Olası bir İstanbul depreminde sonradan açtığın kanal bir felakete sebep olursa! Amannnnnnnnn Bolat kim öle kim kala! Nerde görülmüş bizim uzun dönem düşündüğümüz! Carpe diem, başka bişey demiyem! Ayamama deresinin ıslah edilip etrafının 4 milyar dolarlık yatırımla turizm alanı haline getirilecek. Dejavu , biliyorsunuz burada  insanlar pisipisine derede değil Mahmutbey yolunun ortasında sele kapılıp boğularak ölmüşlerdi . Sanırsın Filipinler'den Taifun abimiz yada Amerika'

Kasımpaşalı Redhouse

Resim
“Redhouse”  deyince aklımıza sadece sözlük mü gelir? Hayır gelmemelidir! Redhouse İstanbulludur. Nasıllllllll? Anlatıyorum, gelin şöyle yamacıma! William Redhouse, Biritanya Krallığında 1811 yılında Londra’da doğar, talihsiz bir çocuktur 5 yaşındayken yetim kalır. Ana yok, baba yok çakar İlk mektepte ve sekiz yaşında okuldan atılır. Donanma’ya personel yetiştiren bir okula yazılır. Denizcilik üzerine eğitim alırken,  uzun bacaklı İngiliz hatunlarıyla fingirdeşmek uğruna birkaç defa okulu kırar, okuldan atılır. Okuldan atıldıktan sonra gemilerde miço ve kamarot olarak çalışır.  Çalıştığı geminin Akdeniz’e yaptığı bir seyahat sırasında İstanbul’a uğrayınca bir fırsatını bulup gemiden kaçar. Böylece İstanbul hayatı başlar. Evet bizim James Kasımpaşalı olmuştur, tersanelerde tornacı ve teknik ressam olarak çalışmaya başlar. Mesai arkadaşları ona İngiliz Mustafa adını vermişlerdir. Türkçeyi hızla öğrenir. Türk donanması ıslahat dönemindedir. Devletin İngilizce tercüman ihti

Eşek güzellemesi

Resim
Yüksel Aksu’dan özür diliyorum  ''Entel Köy Efe Köy'e karşı” adlı filmine henüz gidemedim. Filmin tanıtımına Kadıköy’de rastlamıştım. Kocaman bir eşek maketi , darbuka, klarnet sesleri eşliğinde tanıtılmıştı. Madem filme gidemedik bari bu yaratıcı filmin Kahramı eşeğe övgü babında bir blog post ayıralım istedim. Öncelikle İstanbul’da modern köleler gibi mesai kavramı olmadan saatlerce çalışan sinema emekçilerine saygılarımı sunuyorum. Kameremanlardan,ışıkçısına, sesçisine, oyuncusuna kadar herkes canını dişine takıp çalışıyor, böyle rafine bir sektörün bu kadar hoyrat çalışması çok aşağılayıcı. Neyse konumuza dönelim. Kadıköy'de gördüğüm eşekten ilham alıp güzellemeye başlıyorum.  Eşek zekâ küpüdür, tek günahı çalışkan olmaktır . Liderdir, koskoca kervanlarda devasa develerin başında hep bir eşek vardır. Eşek liderdir çünkü ondaki navigasyonun çakmasını insan evladı henüz yarım icat etmiştir. İşte bu yüzden eşek gittiği yeri hiç unutmaz. Mühendislere taş çıkaracak

İstanbul inovasyon merkezi olabilir mi?

Resim
Eczacıbaşı ailesinin Türkiye'ye müthis katkıları olmuştur olmaya devam ediyor. Bunlardan biri Türkiye Bilişim Vakfı , vakfın başkanlığını Faruk Eczacıbaşı yapıyor. Bu vakfın yayınladığı harika süreli bir "gri yayın" var bu yayının adı "bilgi çağı" aynı adlı  bir de internet sitesi var. Bilgi Çağının bu ayki kapak konusu "İstanbul İnovasyon Merkezi Olabilir mi?" şimdi bu soruya why not! Diyerek cevap veriyorum. Sizler böyle yayınlar yaparsanız bizler de okursak olur bu iş!. Yalnız “bilgi çağı”nın dosya konusuna bayıldım! Merak ettirme Bolat neymiş bu dosya konusu? Dosya konusu "İstanbul İstanbul olalı" aklın yolu bir. Bundan gayrı kentlerimiz fabrika bacalarıyla işçi gücüyle değil yaratıcılık kültürü ile rekabet edecek! Yaşasın bilgi çağı! Bu yayında Melih Çelik imzalı ve "İstanbul İstanbul olalı" başlıklı yazıdan öğreniyoruz ki İstanbul, Dünya İnovasyon Kentleri Listesi 'nde ilk 100'de dahi yer almıyor! Olacak bu iş

Simoni'nin İstanbul planları

Resim
Büyük İtalyan sanatkâr Rönesans’ın babası Michelangelo di Lodovico Buonarroti Simon. Uff  ne uzun isim! Biz kısaca Michelangelo ya da kısaca “Simoni Usta” diyelim. İşte Simoni Roma’ya Papa II. Julius’un anıt mezarını yapmak için gelmiştir. Papanın mimarı “ efem sağlığınızdayken bu mezar çeşitli dedikodulara neden olur” diyerekten papayı bu yapıttan soğutur.  Papa mermer ustalarının, işçilerin parasını da Simoni’ye ödemez üstelik sarayın kapısını da gösterir. Simoni kös kös Floransaya döner. Sen misin izinsiz Roma’yı terk eden Simoni! Papa, derhal peşine üç şövalye takar. Şövalyeler Floransa yolunda Simoni’ye yetişir ve emri okurlar “Gazabıma uğramak istemiyorsan Roma’ya geri dön Simoni”. Gururu kırılan Simoni dönmez. Daha da hiddetlenen Papa Floransa senyörünü tehdit eder. Papanın askerleri Fransa sınırlarındadır senyör Simoni’yi rahatlatmak için Floransa’nın Roma büyükelçiliğini teklif eder. Durumdan endişelenen Simoni, “Romaya gideceğime İstanbul’a gider büyük Sultan II.Beyazıt’ı

Provakatif blog post

Resim
Doktorlar neden yeşil giyer? Provakosyon bunun neresinde Blogger Bolat? Geçenlerde bir arkadaşımın yakınını ziyaret için Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi’ne gittim. Doktorların yeşil elbisesi ilk defa orada dikkatimi çekti. Oysa daha önce çok kez gördüm ama işte orada dikkatimi çekeceği varmış! Normal doktorlar beyaz giyiyor ama neden c errahlar yeşil giyer? Taktım ya, araştırdım soruşturdum! Neden Allah’ım neden? Bir bilene sordum olay şudur: Cerrahların önlüğünün yeşil olmasın sebebi kanın kırmızılığı ile alakalı. Kırmızı renk göz tarafından algılanması zor bir renkmiş ve kırmızı rengi algılayabilmek için retinamızın bir süre didinmesi gerekiyormuş , gözde beyni meşgul ettiğine göre bunu önlemek için hem cerrahlar hem de hastaların üzerindeki bez yeşil olurmuş. Cerrahpaşa dedin de, kuzeyin oğlu Volkan Konak ağabeyimiz affetsin , şu Cerrahpaşa Tıp Fakültesini kısaca yazayım istedim. Cerrahpaşa Tıp fakültesi'nin Hikayesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ’nin teme

Şikayetim var!

Resim
Biz İstanbullular şikâyete pek alışığız hatta şikâyeti çok severiz! Çoğu zaman işin ucundan tutmak istemeyiz, başkaları bunu bizim adımıza yapsın isteriz! Biz öyle elimizde kumanda sıcak evimizde kanal kanal gezerken birileri bizim haklarımızı korusun isteriz. Para ile her şeyi satın alabileceğimizi düşünürüz. İstanbul trafiği bizi zıvanadan çıkardığında sakin olamayız! Birinin aracına çarptığımızda ya da biri bizim arabamıza çarptığında ilk işimiz “geçmiş olun” demek yerine karşımızdakinin gırtlağın sarılmak olur! İşimizde kötü bir gün geçiriyorsak o kadar derbeder oluruz ki, dünya başımıza yıkılır yani hayatımız sanki o işe bağlıdır! Araçsız kaldığımızda sudan çıkmış balığa döneriz, oysa ayaklarımız bunun için vardır 1 kilometre ötedeki yere ayaklarımızla da gidebiliriz . Yağmur yağarsa sokaklar göl olur , sıcak olursa çöl olur, kar yağarsa beyaz afet olur . Bugün tüm gün evdeyim son iki hafta çok yoruldum. Herkese iyi pazarlar.

İnsan Toplum Kültür Mirası

Resim
Boğaziçi Üniversitesi Yaşamboyu Eğitim Merkezi  ile Bersay İletişim Enstitüsü güzel bir  işbirliğine imza atmışlar. Boğaziçi üniversitesinde bir sertifika programı hazırlanmış. Programın adı “ İnsan Toplum Kültür Mirası Sertifika Programı ”; hızla değişen dünyada, ihtiyaç duyulan en temel bilgilerin güncellenmesine yönelik bir program oluşturmuşlar, tebrikler güzel program ancak ben bugün duydum. Keşke önceden duyabilseydik bu harika programı kaçırmazdık. Program çeşitli modüllerden oluşmuş sabah saat 10’da başlıyor akşam 17:30’da bitiyor. Katılmak istiyordum ama program 7 Ocak’ta başlıyormuş ve ben o gün iki toplantıya katılmak durumunda olacağım. Karikatür Kaynak: Aşkın Ayrancıoğlu

Çok hızlı gidersek ruhumuz geride kalır

Resim
O kadar hızlı yaşıyoruz ki bu hıza her bünyenin ayak uydurması zor. Özellikle İstanbul’da kendini çok şımartmış , bencil ama aynı zamanda içine kapalı, asosyal insanlar görüyoruz. Hep al ama hiç verme!  Toplumdan al, şirketten al, anne babadan al, kardeşten al, sokaktan el, komşudan al… Ama verme! İşte bu enaniyet hali cinnetin ön habercisidir oysa kültürümüz alan el değil veren el üstüne kurulmuştur. Son zamanlarda konuştuğum birçok insan mutsuzluğunu, umutsuzluğunu bana boca ediyor, hâlbuki bu insanların sahip oldukları toplumun birçok kesimi için yalnızca ham hayal! Bu bencil, bunalımlı ve yalnız halimizi hiç sevmiyorum. İstanbul’da yaşayan her insan şunu düşünmelidir. Kendini İstanbul’a ait hissetme duygusu bile bir İstanbullu için yeterince motivasyon kaynağı ve yaşam enerjisi olmalıdır. Birçoğumuzun yaşadığı varlık içinde yokluk çekme hissi hissiyatı Yunus Emre’nin“Onca varlık var iken, gitmez gönül darlığı! ” sözünü hatırlattı. Umarım çağın getirmiş olduğu bu aidiyetsizlik ,

Kadınlarda pantolon modası böyle başladı

Resim
Pantolon kadına yakışır mı? Yakışır. Şimdi size kısaca pantolon modası nasıl yaygınlaşmış onu anlatacağım. Laydy Ester Stanhope 1776’da doğmuş ve yetişkin çağlarında dayılarıyla birlikte siyaset alanında ünlü kişiler arasındaydı. Evlendikten sonra Londradan kalkıp Yunanistan ve oradan’da Constantinople yani İstanbul’a gelir . Gemi İstanbul dönüşünde Rodos kayalıkları civarında batar. Kendilerini kurtaran Anadolu halkı Lady Stanho pe’ye soğuktan korunması için pantolon giydirir . Çünkü yeterince kadın kıyafetleri yoktur. Bu erkek elbisesi Laydy Stanhope'nin o kadar hoşuna gider ki ki o olaydan sonra hep erkek giysileri içinde dolaşır ve böylece Lady Ester Stanhope kadınlarda Pantolon modasını başlatmış olur.   Bazı kaynaklar, yok peçe verelim dedilerde Lady Stanhope kabul etmemiş, ottomanlıların yüzleride fırlattı "ıyyyyyyyy bu ne be" deyip fırlatıp attı deselerde inanmayınız... Mümkün mü? Değil elbette! Bu erkek kıyafetleri kadının o kadar hoşuna gitmiş ki paşa elbis