Kayıtlar

Aralık, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Tuhaf Unkapanı Hikâyesi

Resim
Geçenlerde İstanbul ve etimoloji ilgimi bilen bir çaylak biraz da takılmak amacıyla sordu. “Abi bu Unkapanı hikâyesi nedir, Unkapanı ne demek? Ne tuhaf semt isimleri var İstanbulun!” Yüzündeki hınzır ifadeden aynı zamanda benle maytap geçme durumu da sezdiğim için anlatmaya başladım. Unkapanı 19. Yüzyılda Haliç’e giren un yüklü gemilerden ilk 10 un çuvalı kapmak serbesti, işte o yüzden buraya Unkapanı denmiştir. Başka bir rivayete göre de 10 çuval yüzünden on kapanı olarak  söylenirken zamanla Unkapanı şekline dönüşmüştür. “Vay bee" dedi baygın baygın bakarak. "Şimdi öğrenmiş oldum." Ama tabi ki işin aslı öyle değil! Kopy pasta yapan öğrenci kardeşim sakın ev ödevi olarak yukarıda anlattığımı alma madara olursun, kulaklarımı  çınlatırsın . Kapan Arapça haliyle kabbân Prof. Dr. Halil İNALCIK’ hocamıza göre “Kapan denen Toptancı dükkânları halkın un, meyve, bal, yağ, balık, sebze, tuz, kömür, at ve köle gibi ihtiyaçlarını karşılarken, mezbahalar, tabakhaneler, yağh

Kadınlara hürmet mi?

Resim
Kütüphane ve Müzeler Müdürlüğüne bağlı olan Atatürk Kitaplığı Estambul Taksimdeki Sarnıçta bir sergi düzenledi, tavsiye ederim. Akıl edenlerin aklına sağlık, sergi 31 Aralıkta sona eriyor. Sergide Atatürk Kitaplığı arşivinden ''Tanin'', ''Teminat'', ''Sabah'', “ikdam ''Vazife'',  ''Tasvir-i Efkar''…vb gazeteler ile ''Karagöz'', ''Sebilurreşad'', ''Djem'', ''Eşek'' gibi dergilerden günü yansıtan haberler, resimler, karikatürler var. Bu sergiden benim çıkarımım şu oldu. Emin olun çok fazla bir gelişme kaydetmemişiz. Kadınları şiddet altında inim inleyen bir toplumun adam olması mümkün değildir. Bu beni kahreden bir durumdur. Nasıl bu kadar şuursuz olabiliyoruz ki!

Lahanacı, bamyacı ve Kikkuli

Resim
Biliyorum “yuuuuh bu ne Bolat, kim okuyacak bunu” dedin, haklısın kimsenin bu kadar vakti yok Ama okursan da güzel olacak be! Ne dersin, hadi okuyalım mı? Atın evcilleştirilmesi, insanlığın uygarlık alanında attığı en ileri adımlardan biridir. Fransız Buffen der ki “insanlığın en soylu fethi attır, işte o da Türklerin ataları tarafından evcilleştirilmiştir.”  Bakın,  Ana yurdumuzdan  Anadolu’muza tüm bu devletleri at üzerinde kurduk, açgözlü değiliz. Türklerin Tarihi isimli kitabında Jean Paul Roux şunu yazar “Türkler isteselerdi bütün dünyayı  feth e debilirlerdi. Ancak onlar atlarını besleyebilecek otlakların bulunmadığı ülkelere gitmediler.” demiştir. Anadolu’muzun ilk imparatorluğu Hititler de bölgelerindeki güçlü bir orduyu atlarla yaratmış hatta Kikkuli adlı Hititli yeryüzünün atlarla ilgili ilk kitabını M.Ö. XIV. yüzyılda yazmıştır. Sonra köprünün altından çok sular geçmiş, Hunlar, Avarlar tozu dumana katmışlar kardeş kavgalarıyla da hapı yutmuşlardır. Sonra sahneye Ro

Kadıköylü bunu yapmaz!

Resim
Bam diye girmişsin başlığı ne oluyor böyle? Nedir yapmayacağımız şey! Kadıköy Balıkçılar Çarşısını bilirsiniz, her boy sarıkanat ve çinakop mevcut, insanın içi yanıyor! Ucuz diye, lezzetli diye yavru lüferleri çıtır çıtır yiyoruz. Ver yirmi kusur lira al 20 adet lüfer yavrusu. Adalet mi şimdi bu! Sevgili Defne koryürek “ balığımızın tasasına, İstanbul'un hatrına, Boğaziçi'nin aşkına... ” diyerek KadıköyBelediyesi ile bir kampanya başlatmışlar: "Kadıköylü yavru lüfer almaz satmaz" diyorlar. Lütfen kampanyayı destekleyelim biyolojik mirasımıza sahip çıkalım. Lütfen, bir Kadıköylü olarak çarşıdan pazardan lüfer yavrusu olan çinakop ve sarıkanat almayalım! Biz korudukça balık stoğumuzun bereketi artıyor. Bu sene siz şahidisiniz değil mi? Tebrikler, Fikir Sahibi Damaklar.

Ihlamurlar altında İstanbul

Resim
Bana göre bir şehirde ne kadar açık alan varsa, ne kadar park ve bahçe varsa, ne kadar ağaç varsa o şehir o kadar medenidir. Ruhsuz birçok bina ile tarumar edilen İstanbul şehirleşme konusunda dünyanın en kötü örneklerinden biridir.  Bunu zaten biliyorduk Bolat sadede gel bakalım! Efem, iyi haber şudur ki, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu “2013 Ihlamur Eylem Planı’nı başlatmış.  Bakanın açıklamasına göre, Estambul`a 2012 yılında yıl 100 bin erguvan dikilmiş, Bakan Eroğlu 2013 yılını ıhlamur dikimi yılı olarak görüyormuş. Kendi deyimi ile` `Bu sene inşallah tam 100 bin ıhlamuru toprakla buluşturacağız`` demiş. Bence de güzel fikir tebrik etmek lazım, sayın Bakanı. Şehrin her noktasına dikilecek olan ıhlamurlarla yazlar çiçek gibi kokacaktır diye düşünüyorum. Dil bir ulusun aynasıdır, o zaman bilelim Ihlamur kelimesi hangi kökten gelir. Ayna ayna söyle bana Ihlamur’un kökeni nereden gelir? Bugün kullandığımız anlamda Ihlamurun kökeni Rumca’dan gelir. Kelime Fleri,

Diyyus Zeus ve Tıp

Resim
Millet sırtını bilime dayamışken bizim halimize bakın. Şu ezoterik hikayeleri pek severiz hani. Tarot ve kahve falı. Hadi bunları evimizde laf olsun torba dolsun diye yapıyoruz da kafelere kadar düşünce işler çığırından çıktı. Alınan yasak kararı bence doğru. Beyoğlu sokakları biraz olsun rahatlar artık. Madem ezoterik öyküleri severiz. Ben de size bunlardan birini anlatayım. Tıbbın tanrısı Akslepios ölüleri diriltmenin yolunu bulmuştu. Nasıl yani? Şöyle ki: Tanrıça Athena’dan Gorgo canavarına ait kanlar aldı. Sol taraftaki kan yararlı sağ taraftaki zehirliydi. Ölüleri diriltmeyi başaran Akslepios’u yer altı tanrısı Hades efendi kıskandı. Böyle giderse ocağına incir ağacı dikilmeyecek, kimse tahtalıköyü boylamayacak, boylayan olursa diriltilecekti. Baktı ki işsiz kalacak derhal arıza çıkardı. Mezar ve üç başlı köpekler tanrısı Hades, Akslepios’u  Zeus’a şikayet etti. Zeus yani telekulakçı polisimize göre yüce "diy-yus Zeus" doğal düzenin bozulduğunu görüp zavallı A

Şişede İstanbul Masada İstanbul

Resim
İnsan bir kere bu şehri sevmeye görsün kaçmak istese de kaçamıyor. Karadul örümceğinin ağındaki zavallı canlılar gibiyiz. Nedir bizi bu şehirde tutan? Egzoz gazları mı, şehrin sürekli horuldayan gürültülü ortamı mı? Neyini severiz İstanbul’un? Karabasan gibi üzerinize çöken trafiğini mi? Bütün bu soruların cevabı inanın bende de yok!... “Gidelim buralardan bu şehir bizi boğmadan” der durursun, lakin bir uyuşukluk sarar bedenini, bu şehir zehirler insanı yavaş yavaş. Gece uçakla seyahat ettiysen bilirsin kaosa yukarıdan bakınca her şeyin aslında kendi içinde ne kadar düzenli olduğunu görürsün ve bir özlem sarar bedenini gideceğin yere varmadan. İstanbul’dan uzakta bir yerde birkaç gün fazla kalırsan sıtma gibi sarar seni İstanbul ateşi! Tüm bunlara rağmen bu şehri neden terk edemiyoruz? Bilen var mı? Ümit Yaşar Oğuzcan Şiiri gibi “Bu ne biçim su, bu nasıl şehir! Şişede İstanbul, masada İstanbul… İnsan bir kere sevmeye görsün, anladım. Nereye gidersen git, orada İstanbul.”