Kayıtlar

Mart, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Aldım sazı elime!

Resim
Dayatmalarda Kayboluş  mimlemiş buna karşı aldık sazı elimize! Sevdiğiniz kişiye sevginizi mani ile ifade ediniz! Blog dedim bedava, ö lçer beni alexa, y eni bir post yazdım, o kur musun   Hayal Kahvem   be ya! Sizi sinir eden  bir olayı ya da kişiyi mani ile ifade ediniz! Buraya mani yumurtlayamadım.  Eşşeği saldım çayıra, o tlaya karnın doyura, g ördüğü düşü hayıra yoranında….diyorum! Yazmayı istediğim konu “adalet” Adalet adalet didin, k afamın etini yidin, n erde dedim bilemedin. Sizin için olmazsa olmaz bir eşya “çantam.”  Çantada ne taşıdığımı soran mesai arkadaşlarıma ithaf ediyorum bu maniyi. Şu çantada nen var!  Bir sen yoksun be hıyar!  Çanta benim için hayat kurtarıcı aksesuar! İstediğim konu, elbette “İstanbul”  Ümit Yaşar Oğuzcan şiiriyle: Evin içinde bir oda, odada İstanbul Odanın içinde bir ayna, aynada İstanbul Adam sigarasını yaktı, bir İstanbul dumanı Kadın çantasını açtı, çantada İstanbul Çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm Çekmeğe başla

Kale seni kiraya vereyim mi? Ver baba ver!

Resim
İstanbul’un bir ucunda Garipçe Köyü vardır. Eğer şehir canınızı sıkarsa atlayın arabanıza ya da arabanız yoksa Sarıyer’e gelip Belediye otobüsüyle Garipçe Köyü'ne gedin. Sarıyer tepelerine geldiğinizde bünyeniz huzur bulmaya başlayacak, gözünüz yeşile doyacak köye geldiğinizde “Aferin be Bolat” iyi ki postu yazmışsın deyip kulaklarımı çınlatacaksınız. Deniz orada, yeşil orada, köy orada, yerellik orada, tarih orada! Ceneviz Kalesi bakımsızlıktan bitmek üzere! Estambul'da g udubet apartmanlarla, milletin 1800'lü yıllarda dikmeye başladığı gökdelenlerle, 2012 yılında övünen bizler için, şehircilik,  kültürel  miras kavramları biraz uzak! Ben Garipçe’de şunu  hissettim , bu köyde insanın ömrü uzar. " Garipçe köyünün adı da bir garip  Bolat! Senden kelimelerin öyküsünü dinlemeye alıştık, de hele neden Garipçe’ymiş köyün adı. "   Altına hücum devrinde taşı toprağı altındır diye İstanbul’a gelen Karadenizli garibanlar şehre gelip gerçeği gördüğünde “uşağı

Ebabil bir kuştur!

Resim
Yazın Müjdecileri Ebabiller Geldi Nisan ayının müjdecileri , keskin çığlıklarıyla İstanbul’a geldiler . Onlar ki havada uyur, havada çiftleşir, havada beslenirler, çok nadiren yere inerler, uçan böcüklerin düşmanı , göklerin hakimleri çelik kanatlı Apus Apus’lardır. Ne pus ne pus? Apus Apus: Latince ayaksız demektir.   Biz Türkler ona çobanaldatan, yelyutan, güngüç, çomarlık, durulu, keçisağan adlarını vermişiz ama en afilli adı "ebabil" Arapça kökenlidir, kelimenin anlamı sürü, bölük demektir . Kırlangıca benzer bu kuş hatırladınız değil mi? Kırlangıçtan biraz tombulca kanatları elips şeklindedir. Ayakları çok kısa olduğu için yerde yürümesi çok zordur çünkü gövdesini taşımak için yeterli değildir Tanrı onu hep uçsun diye yaratmıştır.   Fil Suresinde Adı Geçen Kuş Hız onda, manevra onda, aero dinamik onda, çok parçalı çelik gibi 180 derece açılabilen çeneler onda, olağanüstü kamuflaj onda, Skorsky, Kobra helikopterleri halt etmiş  havada aslı kalmak onda,

Neden yorgunsun Herakles!

Resim
Kültür Bakanlığı uzun zamandır Anadolu’dan kaçırılan eserlerin peşinde. Herkül(Herakles) heykeli  Boston'dan  alınıp ülkemize getirildi. Hatta başbakan bizzat bu taşıma için kendi uçağının kullanılmasını istemiş. Koskoca Herkül bu, kargo ile gelecek değil ya!  Peki neden yorgundur Herkül?  Çünkü kendisi feleğin çemberinden geçmiştir. Altın Post'u aramak üzere İstanbul Boğazından geçip Giresun Adasına kadar define arayan maceraperest kişiliğe sahiptir. Bir ara kafayı kırıp karısını ve çocuklarını öldürmüştür! Miken kralı günahlarından arınabilmesi için Herakles'e  12 görev vermiştir.   Şimdi bu görevleri bilen varsa devamını okumasın.  Biliyorum ama yine de pekiştirelim Bolat diyenlerle devam ediyoruz: 1)  Nemea aslanı öldür! Çok zalimsin hacı ! 2) Haydria yılanını öldür! Hayde bre yazık değil mi hayvana! İki de bir öldür öldür nereye kadar! 3) Artemis’in altın boynuzlu geyiğini yakala! Altının onsu çok para bozdur bozdur ye, yastık altı yap   dolara euro'ya çevir.

Bir garip kütüphane!

Resim
Geçen Estambul’u ziyarete gelen yabancı bir arkadaşım sordu. Şehrin en iyi modern sanat müzeleri hangileri? Bana göre, İstanbul Modern, Santral İstanbul, Proje 4EL ve SALT, bir elin dört parmağı. Özellikle Santral İstanbul çok farklı Osmanlı döneminde elektrik santrali iken  Doğuş, Ciner  ve Kale gibi grupların desteğiyle devasa bir sanat merkezi haline geldi. Bilgi Üniversitesine sanat kompleksi olarak tahsis edildi. Kompleks  118.000 metrekare  yani 118 dönüm.  Gitmeyenler bu bahar mutlaka Santral İstanbul’u ziyaret etmeli. Manzaranın seyrine doyum olmuyor!  Ben İstanbul 1910-2010 adlı sergiye gitmiş ve sergiyi çok beğenmiştim. Hay Allah neden AVM dikmediler oraya da! Hem eğitim merkezi, hem sanat merkezi kazan dairesi ise Kütüphane. Bu hafta kütüphaneler haftası bunu biliyor musunuz? Neredeyse kütüphaneleri hayatımızdan sildik. O yüzden internet hep copy-paste yazılarla doldu taştı! Asıl derya kütüphanelerde!

Adımız miskindir bizim

Resim
Geçen hafta bloğumu ihmal ettiğimin farkındayım . Cumartesi günü inanılmaz bir şekilde yoğundum hafta başı da böyle olunca abondone oldum. Bolat, peki pazara ne diyeceksin? Mmm, burada atalarımdan kalan rehavet kültürüne   sığınarak "tüm gün evde siesta yaptımdı" cevabını veriyorum. Malumunuz  36 paralelde bu işler çoğu ülkede böyle bizde neden olmasın!  Miskinliğime verin lütfen.  Miskinlik dedim de bakın aklıma ne geldi, II. Meşrutiyet yıllarında miskinlik İstanbul’da almış yürümüş,  devlet buna tedbir olarak 1909 yılında kanun çalışması yapmış. Kanundan sonra zaptiyeler İstanbul’u miskin ve hayırsızlardan arındırmaya and içmişler. Yakaladıklarını ya İstanbul’dan sürgün ediyorlar ya da temizlik işlerinde çalıştırıyorlar mesela Arapkirli Rıza boş gezmekten alıkonulup Selaniğe, Keyifçi Hüseyin Yenicami avlusunda uyurken yakalanıp ayak işlerinde çalıştırılmış. Bir de Miskinler Tekkesi var biliyorsunuz Üsküdar Karacaahmet Mezarlığı’nın ortasındadır. Burada devrin karant

İstanbulensis çiçeği

Resim
Yıl 1982 İstanbul’a botanikçi bir İngiliz gelir, adı Brian Mathew . İstanbul’un bu yakası o yakası derken yolu Aydos Ormanlarına düşer. Gezeyim göreyim şu İstanbul ormanlarında ne var ne yok derken  Aydos ormanlarında yeni bir çiğdem çeşidi keşfeder ve yazdığı bir makale ile bunu dünyaya duyurur. Bizim botanikçiler o sırada el ense, maaştan şikâyet etmektedir, hakkının yenildiğini düşünüp darlanmaktadırlar kim bilir! Mathew keşfettiği bu çiçeğe “İstanbulensis”  adını verir. Bir gün Tuzla’ya doğru giderseniz yol kenarında İstanbulensis heykellerini görürsünüz. Estambul Sultanbeyli Belediyesi bu çiçeği sahiplenmiş logo olarak kullanmış ve İstanbulensis adına bir festival organize etmiştir. İstanbulensis endemik biyolojik mirasımızdır. Tarihi bir not düşerek bu postu bitireyim. Çiğdem bu topraklarda çok önemli bir çiçektir. Hititlerin önemli bayramlarından biri bu çiçeğe adanmıştır.

Sen Tükettikçe Dünya Susuyor

Resim
1 fincan çay için   35? 1 Bardak kahve 140? 1 Bardak şarap 120? 1 Bardak bira  75? 1 Bardak portakal suyu 170?  Aaaaa bu herif şarküteri mi açtı bu ne çılgın fiyat anlayışı! 1 Domates 13?  1 Elma 70 ?  1 Yumurta 135? 1 Bardak süt 200?  1 Portakal 50?  1 Patates 25?  1 Paket cips 185?    Ne yani şimdi bu  nedir bu soru işareti, böyle bir gizem, bir şeyler?  1 Hamburger 2400?  1 Adet biftek 7000?   Nedir bu Allasen!  Şimdi soru işaretlerinin yerine litre koy , lütfen!  Evet, Türkiye Çevre KorumaKurumu   ve Birleşmiş Milletler FAO Örgütü  der ki: “ Sen Tükettikçe Dünya Susuyor.”  Aman diyeyim su ve gıda israfına dikkat. Bu da bizden size KAMU spotu olsun, hoş görün lütfen! Bu İstanbul'un içme suyu  ihtiyacı  için neredeyse tüm akarsulara baraj yaptık ve Istancaları kuruttuk.

Çekip gitmek buralardan!

Resim
Şehir üstüme üstüme geldi , sakin ol dedim kendime! Hakikaten bir süre sonra sakinleştim. Üzüldüğüm, darlandığım şey nedir, onu sordum kendime? Bunu büyütmemem gerektiğine kendimi inandırdım. Bütün bunları öğrenmek için Hindistan’a gitmedim ama bir arkadaşım gidiyor. Bütün kariyeri, çocukları, kocayı arkada bırak ve git! Cesur karar. Demek ki bazen insanın canına tak diyor her şey.  Arkadaşım, gideceği şehri söyledi, internetten baktım, manzara şiir yazdırcak kadar güzel. Yoga kursu bir dağın eteğinde. Kıskanmadım desem yalan olur. Cesur kararı için kutluyorum. Sevgili arkadaşım bu postu okuyacağını biliyorum. Bir gün bizim için şunu yap, yazın göbeğinde ağacın altına otur , sırtını ağaca ver, eline bir kuru dal parçası alarak bir yön tayin et . İstanbul buyana düşer diyerek bizi hatırla Banu . Satacak bir Ferrarin yoktu ama maaşından damla damla biriktirdiğin paralarla neticede amacına ulaşacaksın, darısı hayallerini gerçekleştirmek isteyenlerin başına.  O kahverengi  Hindistan topr

Selam sana Selim Sesler!

Selam önemlidir. Bir şekilde her gün selamlaşıyoruz. Selamlaşmak zorundayız,  Apartmandaki komşuya, sokağımızı süpüren çöpçüye, bizim için çalışan çırağa, karşımızdaki ofis arkadaşına selam vermek zorundayız.  Çünkü selam bizi her türlü bela, afetten ve kötülükten kurtaran sihirli bir kelimedir, pozitif enerjinin membaıdır . Allahın isimlerinden biridir! Selam Arapça kökenli bir kelimedir ve selam dediğimizde aslında muhatabımıza her türlü bela, uğursuzluk, kaza senden uzak olsun! Şeklinde bir iyi dilekte bulunmuş oluruz.  Buradan bu vesile ile Selim Sesler üstada geçmiş olsun diyelim!  İnandığımız dinde ona dualar edelim, hiç olmazsa iyi dileklerde bulunalım. Kendisi kalp yetmezliğinden İstanbul'da yapay kalp nakli oldu. Güzel günlerini görmek isteriz Selim Ağabey. Buradan size bir selam çakıyorum. Seni dinlemek çok güzeldi. Yaratan çift verseydi de kalbimizin  birini sana verseydik! Ömrün uzun, nefesin bol olsun!   Müsadenle şimdi Chicago World Müzik Festivali’ndeki kaydını

Afedersin İstanbul!

Resim
Şarkılarla Hayatımız İstanbul’un dönüşümünü şarkılar ve şarkıcılar üzerinden kendimce analiz etmeyi düşündüm. Günahı sevabıyla analiz bana ait. Şarkılar ve şarkıcılar İstanbul’un dönüşümünü temsil ediyor. Cumhuriyetin ilk yılları İstanbul’unu  “Yanıyor mu Yeşil köşkün lambası yar” nağmeleriyle Müzeyyen Senar temsil ediyor. Zeki Müren, şehirliliği ve kırılganlığı “Gökyüzünde yalnız gezen yıldılar”  şarkısıyla ne güzel anlatıyor.  İstanbul Şarkıları Erkin Koray şehrin sol yanı olmuş  “Yaşayan sen ölen ben”  diyor. Cem Karaca batı tarzı müziği  “demedim mi?” diye bana soruyor. Evet diyorum bu güzel gidiş devam etsin Barış Manço bizi  “bal böceği” diyerek çiçek böcek dolaştırıyor. Orhan Gencebay, şehirlileşmeye çalışan kasabalıları  “hor görme garibi”  diye temsil ediyor, şehre kafa tutuyor. Şehir çok kederli, sanayinin çarkı insanların sinesini parçalıyor İbrahim Tatlıses İstanbul’da feleğin çemberinden geçmiş insanlara  “Çile rüzgarında savrulmuşum ben”  diye ayar veriyor. Müs

Hadımköy, İstanbul'un en tuhaf köyü

Resim
Hadımköy ismi nereden geliyor? Hadımköy ismini duyanınız var mı,  bilmiyorum. Bildiğin köy ama yolu izi berbat, sanayi taşındığı için mecburen gelişecek. Eee, nerden aklına geldi Hadımköy? Dün gazetelerden okuduğum  hadım edilen 100 İngiliz pedofil(sübyancı) haberini okuyunca ben de İstanbul’un Hadımköy’ünü yazayım istedim. Birkaç kez gittim. Umarım oralarda çalışmak durumunda kalmazsınız .  Hadımköy mü? Hadimköy mü? Hadımköy ismi aslında bir dil kazası ürünüdür ya da bizim cehaletimizin ürettiği garip bir isimdir. Hadımköy’ün gerçek ismi “Hadim Köy” dür yani a’nın üzerinde şapka vardır. Hadim: hizmet eden hizmetliye verilmiş köy anlamında kullanılır.   Kelime hazinemiz pek geniş ve araştırma ve tarihe merakımızla “vay beeaa” dedirtecek bir seviyede olunca orada bir hadım baba varmış işte hadım babanın köyü anlamında “Hadımköy” denmiştir, şeklinde yazıvermişiz. Hadımköy  nerededir? Istıranca dağlarının eteklerinde Sofya çıkışından az beride!  Fatih Üniversitesi H

Aklım beş karış havada!

Resim
Baharın müjdecisi yaz aylarının ilk emaresi leylekler İstanbul’a geldiler. İsteyene bacalardan çocuk atsınlar . İsteyene bereket getirsinler. Yeter ki bana bu yıl ki seyahat listemi versinler . Dengenin, huzurun, saflığın ve iyi niyetin kuşları İstanbul’a hoş geldiniz. İnsanın sizi görünce leylek olası geliyor. Çünkü hep bir seyahat hep bir yaz durumu vardır hayatınızda. Şimdi desem ki blog alemine “Kalkın gidelim buralardan başka memleketler görelim, çoluk çocuk, torba boncuk, konu komşu, hısım akrabayla yola çıkalım. Kendimize manzaralı konaklar seçelim doğanın keyfini sürelim.” Lakin yapamayız!  Türklerin leyleğe atfettikleri kutsallığın,  Alman, Balkan mitiyle ilgisi yoktur,  benzer mitler vardır ama leylekler ile çocuklar arasında bağın kökleri, Türk mitolojisindeki dişi ruh  Umay’dan gelir . Koruyucu huş hami kuş dişi kuş yani! Mesela ölen çocuklar için kuş oldu uçtu gitti deriz. Bunu onların bi günah olduğunu ifade etmek için kullanılır. Anne ile çocuk kelimesini ifade eden “

Altın Post, Richard bozma kendini Bolat!

Resim
Bu yazıyı Kadıköy'den Beşiktaş’a geçerken yazıyorum.  Vapur kaptanı anons ediyor. “Güvertede gitar çalan genç, lütfen kaptan köşküne.” Ohhh anında canlı performans ya da bir güzel fırça! Bu arada karşımdaki kız çantasından çıkardığı yeşil elmayı çatur çutur yiyor, oh afiyet olsun!  Sağa sola bakıyorum rahat yesin diye zaten onun da kimse umurunda değil . Ne güzeldir şu İstanbul Boğazı, her geçişimde çok şaşarım. Önümden bir çocuk geçiyor her nedense saçları ve köpeği  nedeniyle Tenten’e benzettim . Sahi Tenten’i hatırlayanınız var değil mi? Tenten bir filmde İstanbul’da Altın postu arıyordu ,  buldu  mu acaba? Off  off, kız dedin elma dedin Boğaz dedin altın post dedin , bakalım bunu nasıl bağlayacaksın şarkıya?  Neyse ben kaçıyor sahneyi  size bırakıyorum ortam müsaitse dans etmek, hatta  bir Fransız deyimi ile “yardırmak serbest.” Huzurlarınızda Richard Laniepce, Kolektif İstanbul  ve şarkıları  “bir elmanın yarısı.” İyi hafta sonları dilerim. 

Delinin zoru ile röportaj!

Resim
İstanbul'da en sevdiğim semt? Beşiktaş . Bence İstanbul’un şarkısı? İstanbul İstanbul olalı. Keşke İstanbul’da şu olmayaydı? Gökdelenlerin alayı. İstanbul Boğazını en hissettiğin yer? Suada . İstanbul’un Balığı? Lüfer .  İstanbul'un aracı? Vapur.  En tuhaf otobüs hattı? 500T. En İstanbullu semt? Nişantaşı. En negatif İstanbul ilçesi? Silivri. Dişe dokunur en iyi İstanbul uygulaması? Metrobüs. Özlediğin İstanbul Sokağı? Asmalı Mescit . İstanbul Parfüm olsa? Channel Egoist. İstanbul’un en mistik binası? Yahya Efendi . En butik İstanbul? Nişantaşı. Beş kelimede İstanbul? Kültür, Kaos, Devinim, Sürpriz . İstanbul’da en berbat kamu malı? Esenler otogarı. İstanbul’un en iyi üniversitesi? Boğaziçi Üniversitesi ama son yıllarda çatırdıyor. İstanbul’un en mösyö lisesi? Dame de Sion . İstanbul’u en iyi anlatan adam? Semavi Eyice, İlber Ortaylı. En İstanbullu TV? NTV . En kırtasiye İstanbul? Kabalcı. Sanat Dostu şirketler desem? Eczacıbaşı, Sabancı, Koç Holding, Borusan . İstan

Kaldır Kafanı!

Resim
Kıtalar arası kuş göçü  zamanı geldi.  Gömen kuşlar artık Afrika ve Anadolu’dan Avrupa’ya doğru göç ederken İstanbul semalarından geçecekler. Haziran ortasına kadar kafanızı İstanbul semalarına doğru kaldırırsanız göçmen kuşların Avrupa’ya dönüşünü görebilirsiniz. Ben de elimde dürbünüm kâh Koç Üniversitesi kavşağında , kâh Çamlıca Tepesinde bazen de Küçükçekmece ya da Büyükçekmece Göl kenarlarında olabilirim. İ stanbul her anlamda göçmenlere vatan olmuştur, kuşlara bile olduğuna göre size neden olmasın! İnsanlar içinde yaşadıkları şehirlere çeşitli anlamlar yüklemişler . Bir zamanlar Haydarpaşa Garı’nın Boğaz’a bakan kapısından çıkan gurbet kuşları, elinde bavulu ya da çuvalında battaniyesi   “seni yenecağam İstanbul” derken onu bir pehlivan ya da canavara mı benzetirdi! Belki yenenler olmuştur ve göçmen kuşların çocukları bu bloğu okurken  “yarim İstanbul gel öpeyim gerdanından” şarkısıyla onu aşkına benzetiyordur. Ya da aşktan darma duman olmuş bir arkadaşım   “İstanbul İstanbul

Ürken gazeteciler üssü, İstanbul

Resim
Türkiye  coğrafi konumu ve yaşadığı ekonomik büyüme nedeniyle dış basında artan bir merakla izleniyor. Arap Baharı ile birlikte İstanbul yabancı gazetecilerin üssü haline gelmeye başladı. Türkiye’ye gelen yabancı gazetecilerin kalmayı tercih ettiği ilk yer İstanbul .  İstanbul'a  gelenler en çok adı konulmamış sansürden şikâyetçi. Radikal Gazetesinde çıkmış bir haberden  bazı İstanbul yorum ve deneyimlerini alıntıladım.  Örneğin Alman serbest gazeteci Daniel Etter derki  “Benim başıma gelebilecek en kötü şey ülkeden atılmak olur ama daha kötüsü beraber çalıştığım Türk gazeteciler tutuklanıyor.”   Tespit doğru ve bir o kadar üzücü . Amerikalı serbest foto muhabiri Monique Jacques   “Türkiye’de ifade özgürlüğü için yalnızca gazeteciler mücadele ediyor. Bu yalnızca onları değil, iş dünyasından fotoğrafçılara kadar herkesi ilgilendiriyor. Sansür çok etkili. Türkiye’nin olmak istediği ülke olmak için biraz daha çalışması gerekiyor galiba.”     Bu politik bir eleştiri değildir kims

Dur taksi götür beni Taksim’e

Resim
Bayılıyorum şu Kıbrıs ağzına Bugün şarkı hakkımızı Eylem Kızıl ’dan yana kullanıyoruz. Gıprıs Türkü , Londra’da büyümüş, beş parmağında 10 marifet bir şarkıcı, söz yazarı. 1984 doğup neler sığdırmamış ki hayatına, fotomodellik, oyunculuk, dans say say bitmez. Biz onu belki “Amman”,  “mız mıız” gibi parçalardan hatırlıyoruz lakin benim şarkısını seçiş sebebim İstanbul’a ithaf ettiği “2010 İstanbul” parçasından dolayıdır. Oturup Eylem dinler misin Bolat? Eee, bi düşünmem lazım! Ama neden olmasın. Biraz araştırma yaptım internetten, Kıbrıstan dostlara sordum boş kız değildir dediler. Eylem Kızıl  "İstanbul" adlı parçasını 6 dilde okumuş , bravo yani Türkçe, İngilizce, Almanca, Japonca, İtalyanca ve Rusça. Son olarak.  Yazımı Girne’de kapkaççı kovalayan şu sevimli KKTC polis anonsuyla bitiriyorum. Kapaaannnn gaçamayan! Gaga tece polisi! Bayılıyorum bu şiveye /ağıza, ayrıca Kıbrıs insanı çok medeni tebrik ediyorum.  İstanbul’dan iyi pazarlar dilerim, kemiklerin

Başka bir Kağıthane, valla!

Resim
“Ooooo Bolat  napmışsın  sen! Çok uzun  okuyamam ” diyorsan! Saygı duyarım, değerli vaktini ziyan etme. Ama okurum vaktim de var diyorsan okuduğuna pişman olmayacaksın. Kelt rahibi  druidlerin  viskiyi  damıtması gibi  yazıyı  imbikten geçirelim . Yazıyı bitirip pişman olursak yorum açık, mayhoş mayhoş blog sahibine  saydırmak serbest!  İnsan evladının  en büyük buluşlarını , yazı,  pusula , barut ve  kâğıt  olarak sıralayabiliriz.  Barutu koy ver gitsin . Kültür tarihimizin en nadide buluşu bence  yazı  ve  kâğıt . Mağara duvarlarına  grafiti  ile başlayan kaydetme sürecimizde yazma ve kayıt aracı olarak neleri kullanmadık ki, taşlar, kemikler, ağaç gövdeleri, kil, maden, papirüs, parşömen ve  canımın için kâğıt . Bakın bun önemli buluşlar hep doğudan geldi. Bugün  İngilizce “paper”  olarak kullanılan  kelimenin kökeni Mısır icadı “papirüs”ten  türemiştir. Tamam da Bolat,  biz neden  papür, paper ya da papirüs demiyoruz da  “kâğıt” diyoruz de bakalım? Şöyle ki: Kâğıdın düny

istanbul kabadayilari

Resim
İstanbul Külhanbeyleri, kabadayıları Huzur ve asayiş için toplum düzeni önemlidir . Hele bu İstanbul gibi bir büyükşehir ise daha da önemlidir. Geçen gün çıtır çerez almak için köşedeki büfeye gidiyordum. Bir grup yeni yetme, kızlara caka olsun diye kış ortasında yakayı bağrı açmış külhanbeyi tavırları içindeydi. Böylece son blog yazımın konusu belirlemiş oldular. İstanbul külhanbeyleri . Evet, Osmanlı devrinde İstanbul fethedilince, memleketin çeşitli yerlerinden İstanbul’a göç edip, toplum düzenini bozan külhanbeyleri , barınacak yerleri olmadığından hamamların külhanı dediğimiz hamam ateş ocaklarında yatıp kalkıyorlardı . Bundan dolayı da kendilerine külhanbeyi denilirdi.  İstanbul'un külhanbeyleri İstanbul Külhanbeylerinin bir numarası Gedikpaşa Hamamıydı. Öyle herkes külhanbeyi olamazdı külhanbeyi adayları özellikle  11–15  yaşlarındaki kimsesiz çocuklar arasından bir imtihanla ocağa kabul edilirlerdi. Tören şöyleydi: Külhanbeyi adayı çarşı pazar dolaşır, topl