Kayıtlar

Kasım, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Aselsan'ın Zoka'sı İnovasyon

Resim
Türkiye İnovasyon Haftası İki gündür Türkiye İnovasyon Haftası'ndaydım. Etkinliği bu yıl çok  beğendim. Daha elle tutulur ürünler ve daha çok proje gördüm.  Lütfü Kırdar’daki etkinlikte en çok Aselsan’ın Zoka adlı ürününü beğendim. Kısaca zoka şöyle bir savaş ürünü. Diyelim ki savaş gemimize bir torpido fırlatıldı, radar bunu tespit ediyor ve geminin güvertesindeki bir platformdan “zoka” adlı yanıltıcı hedef fırlatılıyor. Bu hedef yaydığı sinyallerle torpidoyu yanıltıp gemiden uzaklaştırıyor. Zoka bunu nasıl yapıyor diyenler şu videoyu izleyebilir.  Aselsan Zargana, Aselsan Hızır'da başka savaş ürünleri. Allah sınıyor mudur nedir? Böyle savaş ürünlerini bloğumda yazacağım aklıma gelmezdi, balık olunca işler değişti. Zoka Kelimesinin Kökeni Etimolojisi Zoka kelimesi dilimize Yunancadan girmiştir. Balık tutmak için küçük balık şeklinde oltanın ucuna iliştirilen kurşunun adıdır. Zoka aldatmak demektir, zoka hile demektir. Sakın ola zokayı yutmayın!

Devletin Kayıkçı Kavgası

Resim
Malumun İlanı, Av Yasağı Allaha Emanet! Dilimizde kayıkçı kavgası diye bir deyim vardır. Sonuca gitmeyen göstermelik sözlü kavga şeklinde açıklayacağımız bir deyimdir. Bugün mailime Balıkçılar. net ’ten çok anlamlı bir mesaj düştü. Diyorlar ki: “…Şu an hala devam eden FSD'nin Lüfer kampanyası sürdürdüğü yasa dışı avcılığa karşı kampanyaların sonuna kadar destekçisi olacağımızı ilan ediyoruz.” … ”Gene de 24 metre derinlik sınırlaması ile bir kısım yavru balığın kurtulduğundan umutluyduk ama gecen hafta tebliğ yeniden delindi “Avlanabilir asgari boyları ve ağırlıkları belirtilen türlerden; hamsi, sardalya, istavrit ve lüferde ağırlıkça yüzde 15, diğer su ürünlerine ise ağırlıkça yüzde 5 oranında küçük boylara istisna tanındı Bu değişikliğin gerekçesi nedir ? kanun oluşumunda , tartışılırken , tebliğ değişikliğindeki tebliğ de niçin tartışılmaz !!? Su Ürünleri Hali'nde denetimin yetersiz olduğu, Sahil Güvenlik Kurumu tarafından denizlerin kontrolünün tam yapılamadığ

İstanbul’da Tsunami Olur mu?

Resim
Beklenen İstanbul Depremi Hep yüreğimizi ağzımıza getiren bir sorudur? İstanbul’da tsunami olur mu? Bakın, artık büyük İstanbul depremi konusunda şüphemiz yok!  Hürriyet Gazetesi Amerikalı bilim insanı ve Lamont-Doherty Dünya Gözlemevi’nde sismik-jeoloji uzmanı Profesör Leonardo Seeber'e muhtemel İstanbul depremini ve muhtemel İstanbul tsunamisini sormuş! JCI Japon afet uzman Fumio Kaneko daha önce basına yaptığı açıklamada Marmara’da 7.5 büyüklüğünde bir deprem olacağını ve bu depremin tsunami yaratacağını söylemiş İstanbul’un Bursa’dan daha çok etkileneceğini belirtmişti. İstanbul Blogları ve İstanbul Bloggerlarının Görevi Aman Bolat, iki dakikada keyfimizi kaçıracaksın bu nasıl bir posttur, dediğinizi duyar gibiyim fakat bazı gerçeklerle yüzleşmek adına ve geleceğe hazırlanmak ve olası yıkımın etkilerini azaltmak adına bizim bloggerlar olarak duyarlı olmamız ve bunu zaman zaman gündemimize almamız elzemdir. 17 Ağustos 1999 depreminden bu yana Marmara

İstanbul Çocukları Baba Zula

Resim
Satirik, tuhaf, absürt birkaç müzisyen.  Onlar ait oldukları kültürle dünya müziği yapan güzel insanlar. Belki de kendi ülkesinden daha çok başka ülkelerde tanınan müzisyenler. Bektaşi babaları gibi bıyık bırakmış Murat Ertel. Baba gibi şevkat dolu, baba gibi çalışkan baba gibi adam. Baba gibi film müziklerine de imza attılar, Tabutta Rövaşata, Dondurmam gaymak... Baba Zula Neyi İfade Eder? "Baba Zula" daki Baba kelimesi Bektaşi babalarına, baba yüreğine gönderme "zula" ile ise saklı kalmış değerleri ifade ediyor.  Mengü Ertel gibi baban olursa Murat Ertel gibi bir oğlun olması olağan karşılanmalıdır.  Bir ev düşün, Can Baba bir yerde, Turgut Uyar başka bir köşede, Aziz Nesin kitaplardan öğrendiğin bir yazar değil, baba dostu. Bektaşi külahıyla mikrofona sarılmış, Anadolu işi kadın mintanı-içliği ile erkek egemen topluma birşeyler anlatmaya çalışan insan aslında çok şey ifade ediyor ama...  Sazınıza sözünüze hastayım, Brenna Mac Crimmnon ve Ceren

Ulan Dersane

Resim
Güncel konularda atışmak adetim değildir. Fakat öyle bir bam telime dokundu ki değinmeden de edemeyeceğim. Malum, politik gündemimizi belirleyen iki kelime var "Ulan" ve "Dershane." İşte bu iki kelimenin kökenini, etimolojisini inceleyeceğiz ve onu allem edip kallem edip İstanbul’a bağlayacağız. Bağlama işini başta ve sonra yapacağız. Eski ve yeni Türk filmlerinden hatırlayalım! Seni yenecağam ulan İstanbuuul!  Ben daha seni sevecağam ülen İstanbul diyenini duymadım! Ulan Sözcüğünün Kökeni Nedir?  “Ulan” sözcüğü Türkçede var olan bir sözcüktür, kabadır sabadır ama var mıdır? Vardır. “Peki, Bolat Efendi de hele ulan kelimesinin kökeni, etimolojisi nedir?” Efenim şöyle, değerli bir büyüğümüzün dediği gibi kelimenin kökeni “oğlan” demektir. “İyi de Bolat sen “ülen”, “üleyn” gibi yazıyorsun o nasıl olcek?” Efenim, ülen yazdığımda bilin ki kadınlara hitap ediyorum “ulan” yazdığımda erkeklere! "Ula" yazdığımda lazlar el kaldırıyor. An

Levantenler, Levant, Levantlar ve İstanbul

Resim
Levanten  Nedir? Levanten kelimesi dilimize Fransızcadan girmiştir. Kelimenin orijinali “lever” dir yani doğmak veya doğu anlamı ifade eden bu kelimeden türemiştir. Fransızcada Levant doğu, levantin ise doğulu demektir. Avrupa kökenli olup doğu Akdeniz havzasındaki ülkelerde yaşan insanlara verilen isimdir. Türkiye'de Levantenler Osmanlı’da levantenlik azınlık grupların dışında görülmekteyse de bazı seyyahlar gezi notlarında Rumları da Levantenler grubuna dâhil etmişlerdir. Bugün bana soracak olursanız Levanten denilince Katolik, Venedikli, Cenevizli belki Katalan kökenli bir aileden gelmesi hadi bu da olmadı diyelim Fransız veya Malta kökenli olması lazımdır. Yahudileri Levanten olarak adlandırmamak gerekir. Çünkü onlar Avrupa kökenli bir millet değildir doğuludurlar. Levantenlerin çoğunluğu Katoliktir. Şemsettin Sami tarafından yazılan Kamus-i Türkî’de levantenler “ yakı doğu ülkelerine yerleşmiş ve evlenerek soyu karışmış olan Avrupalı asıllı kimse” olarak adlandırı

Londra'dan Yaya Ayasofya

Resim
Bir Öğretmenin Büyük Hayali Daha önceki postlarımdan birinde James'ten bahsetmiştim. Kensisini bir geceliğine misafir ettik. James, Londra’da yaşayan bir öğretmendir. Peşinden gitmek istediği hayali vardır. Londra’dan  Ayasofya’ya kadar yürümek.  Tam üç ay düşünür ve sonra karar verir, öğretmenliği bırakıp yola çıkar. Birçok Avrupa ülkesini gezer. En çok kuzey Avrupa ülkelerinde ve Almanya’da sorun yaşar. Çünkü kendisi tedirgin gözlerin hapsi altındadır. Çoğunlukla polislerin kimlik sorduğu ülkeler bu steril Avrupa ülkeleridir. Polisler kimlik kontrolü yapar. James’in hikâyesini öğrenince de hayranlıkla onun yanından uzaklaşırlar. İnanın ben de hayran kaldım. Çok zor karar ve mutlu bir son. James İstanbul sınırlarına Bulgaristan üzerinden girip birkaç kamp yaptıktan sonra bizde kadar geldi. Ertesi gün Ayasofya’ya ulaşacağı finali yaşayacağı için çok mutluydu. Kendisine gün sonunda yeni kıyafetler alacaktı. Bize geldiğinde  bir güvercin kadar ürkekti. Eşimle b

Aman Tanrım Oi Va Voi

Resim
Sokak Müzisyenleri  Sokak müzisyenleri amatörlükten ziyade, müziğe gönül bağıyla bağlanmış kişilerdir. Onlar müziği çok sevendir, çok isteyendir ve sokaktaki insanı müzikle buluşturan güzel tesadüfün  yaratıcılarıdır . Sokak müziği profesyonelliğe giden yoldaki amatörlük basamağı değildir, yani basamak değildir, sokak müzisyenleri hür tefekkürün kalesidir. Çoğu kez yüzüne bakmaya bile tenezzül edilmeyen   bu insanlar benim kahramanlarımdır. Sokak müzisyenlerine olan sevgimi saygımı bilmeyen yoktur. Bu konuda iki kez tv programı yapma isteğim her ikisinde de direkten dönmüştür ve içimde bir uhtedir. Oi Va Vio Galata Köprüsü'nde Geçen gün beğenerek dinlediğim bir grup ne yapmış diye youtube’da gezinirken, İstanbul konserlerinden birinde muhtemelen Babylon konseri öncesinde sokağa çıkıp müzik yaptıklarını gördüm. Ben çok beğendim keyif aldım. İstanbul sokak müziği literatürüne de bir katkı olmuş. Videoyu sizlerle paylaşıyorum. İstanbul sokak müziği ve sokak müzisy

Bir blogger’ın Marmaray Deneyimi

Resim
Marmaray Açıldı, İşte Düşüncelerim Kozyatağı’nda görüşmem vardı. Metro ve Marmaray’ı kullanayım dedim. İlk Marmaray deneyimini size aktarmak istiyorum. Kozyatağından Metro'ya binip Ayrılıkçeşme durağında indim. Burası Marmaray’ın ilk durağı.   Kadıköy Ayrılıkçeşme durağında dikkatimi çeken ilk şey TCDD mensuplarının yani Devlet Demiryolu çalışanlarının duraklardaki kalabalıklığı oldu. Sordum 13 Kasıma kadar Sirkeci istasyonu kapalı olduğu için böyle durak ve istasyonlarda olacaklarmış, hepsi son derece kibar ve utangaç insanlar. Marmaray onlarla güzel. Neyse Kadıköy Ayrılıkçeşme durağında Marmaray’a bindim her şey normal. Sarıçizgiyi geçenleri görevliler özellikle uyarıyor. Marmaray’ın kapıları açıldı  Turkuaz Marmaray koltuklarına oturdum.   İlk gözüme çarpan Marmaray’ın Kore markası olan Hyundai Rotem oluşu oldu. Vatandaş Kadıköy’den itibaren tartışmaya başladı. Acayip gergin bir toplum olduk.  Umarım Marmaray yapımından kazanılan know-how Türk firmalarına ivme kazan

Zamanın Alicengizleri!

Resim
Bugün İstanbul’da güzel bir gün yaşıyoruz. Dışarıda kasım ayına inat müthiş güzel bir güneş var! Islak ve soğuk günler öncesinde bu güneş ilaç gibi geliyor. Bu paha biçilmez ömür problemsiz günler mi yaşıyor? Hayır. Her şeyim rutin üzerine mi kurulu? Hayır. Her gün aynı saatte işe gidiyor aynı işleri aynı metot ve araçlarla mı yapıyorum?   Hayır.  Durgun sularda usulca yüzen gemiyi neden bir fırtınanın ortasına kırdım? Bilerek, isteyerek taammüden yani! Neden yaptım, vesile oldu anlatmak istiyorum. Birçok dostum, eskisi gibi sık aramadığım sormadığım için bana kırıldığını söylüyor. Buradan cevap veriyorum. Birkaç ay öncesine kadar işten güçten vazgeçip rutini kırdığımı unutuyor olmalısınız dostlar! Biraz tahammülünüze ihtiyacım var. Yeni şeyler tasarlamak, düzenlemek zaman alıyor. İyi de, durup dururken niye kaşındın düzenini bozdun, be adam? Neden şimdi? Ne bileyim, başkalarının hayallerin parçası olan bir işi özümsemek ve o işi hayatın merkezine koymak, o iş için kavg

İstanbul'un Konut Stoğu Ne Kadar?

Resim
Başakşehir Bahçeşehir Büyüyor İstanbul’da alt yapıdan şikâyetçiyiz fakat  yeni şehirler kurarak nüfusu artırmaya devam ediyoruz. Konut satmak için vaat etmek, hikaye yazmak lazım. Yeni Türkiye, yeni İstanbul, yeni püsürük diyerek sat sat nereke kadar “konut her zaman kazandırır” efsanesinin sonuna geldik. Aman diyeyim İstanbul! ABD ekonomisini patlatan konut ve finansman krizinden kendimize pay çıkarmamışız anlaşılan. Kiptaş Vaditepe Projesi Fakire fukaraya garibe gurebaya 250.000 TL Hikaye yazmayı çok iyi bildiğimizden olsa gerek KİPTAŞ bile yani bir kamu şirketi dahi Estambul Bahçeşehir’de Vaditepe adını verdiği projeyi fakire fukara’ya garibe gurabaya   tanesini minimum 250.000 TL ile 1.000.000 TL arasında yapıp satıyor.   Demek ki neymiş ülkemin garip gurebası bile 250.000 TL’ye daire alabiliyormuş. Allah razı olsun. Bunu bir gelişmişlik göstergesi olarak görelim, napalım! Şaka gibi...