Kayıtlar

Ekim, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Geçmiş olsun İstanbul

Resim
İstanbul büyük bir felaketin eşiğinden döndü. Kelimeler anlamsız kalıyor! Geçmiş olsun İstanbul! Allahın laneti, üzerinize olsun! Sebeb olduğunuz acılar için elimizden başka bir şey gelmiyor. Bu nasıl bir kindir! Abstract: A suicide bomber blew himself up in the centre of Istanbul on Sunday, wounding 32 people.

Jale'nin Horozları

Resim
Bir Kataloğun Anımsattıkları Dosyalarımı karıştırırken  Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi tarafından Tophani-i Amire Kültür Sanat Merkezi'nde de düzenlenen "Türk Seramik Tarihi" katağona takıldım. Yıllar ne çabuk geçiyor tam üç yıl olmuş. Katalog Türkiye'de seramik sanatının modernleşme sürecini anlatıyor. Sergi de çok güzeldi. Füreya Koral'a ithaf edilmiş bir köşe yapılmıştı. Benim en dikkatimi çeken sanatçılarımız Füreya Koral ve Jale Yılmabaşar. Füreya Koral seramikte doğuyla batıyı en iyi sentezleyen benim gibi kuşlara hayran bir insan. Eserlerindeki, baykuşlar, güvercinler, kuğular bunun en bariz örnekleri. Ayşe Kulin'in Füreya'sı onun otobiyografisi. Saygıyla anıyorum. Jale Yılmabaşar ise soyadıyla müsemma sanatçımız, Türkiye'nin ilk seramik profesörü, hayvansever insan. Selçuklular'la altın çağını yaşayan Türk seramik sanatı 17. yüzyıldan itibaren unutulmaya başlamıştır. Cumhuriyetimizle birlikte tekrar canlanmaya başlayan s

Jean Christophe Grangé Ayağıma Gelirse

Resim
İstanbul Kitap Fuarı Başlıyor Bu sene birbirinden önemli etkinliklere ev sahipliği yapacak olan TÜYAP Kitap Fuarı 30 Ekim-7 Kasım 2010 tarihleri arasında TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi Büyükçekmece’de düzenleniyor. TÜRÇEK Yönetim Kurulu toplantısı nedeniyle ilk gün fuara gidemeyeceğim. Bu yıl şirketten arkadaşlarla sosyal faaliyetler kapsamında fuara gitmek istiyoruz fakat henüz yeterince bilet bulamadığımız için sosyal faaliyet olayı riskte. Ama her halükarda benim 4 biletim hazır 2 gün boyunca fuarı tavaftayım. Ana teması “İstanbul’u Yazmak” olarak belirlenen kitap fuarı İstanbul’u yazan yazarları fuara davet etmiş. Bu kapsamda baba-kızın  John Freely ve Maureen Freely ilk kez bir söyleşide bir araya gelecek. Adamımsın  Jean Christophe Grangé Beş yıl önce satın aldığım kitaplarını imzalatmak için Fransa'ya göndermeye karar verdiğim ama gönderimi yapacakken ihracat yapan şirket muamelesine tabi olmam gerektiğini öğrendiğimde bu fikrimden vazgeçtiğim kit

Bayramımız Kutlu Olsun

Resim
Bugün benim doğum günüm. İstanbul'da soğuk bir hava var.  Doğmak için ne güzel bir gün. Çocukluğumda kalbime kazıdığım andım hala kulaklarımda çınlıyor. Ben Cumhuriyet çocuğuyum. Bugün bazı anlamsız ve aptal kavgalar yüzünden buruk bir 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutluyoruz. Herkes mesaj peşinde alın benden de size mesaj Türküm, doğruyum, çalışkanım, İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir. Ey büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim. Varlığım, Türk varlığına armağan olsun. "Ne mutlu Türküm diyene!"

Torium AVM açıldı

Resim
İstanbul'da Dağa Çıkmak ve Kaymak İstanbul Beylikdüzü mevkiinde "AVM açmak macera" diyorum.  Torium’un lokasyonu sorunlu sağı solu, önü arkası açılacak, açılmış AVM’lerle dolu. Hatta bu AVM’lerden bir kaçı iflas etti birkaçı da iflas için sırada yada işlevsiz. Torunlar Şirketler Grubu tarafından Haramidere yakınlarında yapılan alışveriş merkezi dün 27.10.2010 tarihinde açıldı, sanırım Electro World tutkunları iş çıkışı mağazaya hücum etti ve Torium bu açılışı İstanbul’da Sefaköy’e kadar uzanan bir   trafiğe neden oldu. Şirket yetkililerini uyarmak istiyorum madem böyle güzel bir   proje yapıyorsunuz. Neden bir reklam kampanyası düzenlemediniz? Bence bu hafife alınacak bir iş değil. PR ve reklamı yapılmayan ürünlerin ve yatırımların tutma şansı çok zayıf. Mutlaka bundan sonrası için çok iyi PR ve reklam şirketi ile çalışılmalı diye düşünüyorum. Ben yaptım oldu mantığı iflasa sebep olur ki bunu hiçkimse istemez. Torium’da: YKM, Migros, Electro World, Beymen, Zara, De Facto,

Büyük Bir Kentteki Küçük Problemler

Resim
Akbank Sanat Beyoğlu Beyoğlu belki de istanbul'un her zaman en hareketli yeri olmuştur. Tünele doğru inerken yolun sağında solunda bir çok sanat merkezi olmasına rağmen nedense pek rağbet etmeyiz. Züppelikten mi desem, görmemişlikten mi desem yoksa, çekinmekten midir bir türlü anlayamadım. Halbu ki bu sanat merkezlerinden bir içeri adım atan bir daha bu alanların müdavimi olur. Örneğin Akbank Sanat Beyoğlu. İçeride ne isterseniz var, çocuklar için atölye, sanat kütüphanesi, müzik dinleme odasıve harika sergiler ve etkinlikler var. İçeri girdiğiniz de illa ki bir etkinlik veya sergi buluyorunuz. Bu günlerde bir sergi var sanırım 2011'in ilk aylarına kadar devam ediyor. Frankfurt'lu sanatçı Tobias Rehberger'in "Büyük Bir Kentteki Küçük Problemler"  Kütüphaneye uğramanızı hararetle tavsiye ediyorum. Akbank Sanat, gerçekleştirdiği etkinliklerin yanı sıra,  yayınlarıyla  da sanatseverlerin kütüphanelerine zenginlik katıyor. Abstract: Beyoglu is always activ. T

Camdan Cama

Resim
Beykoz Cam İşi Çeşm-i Bülbül Osmanlı cam endüstrisinin İstanbul merkezli geliştiği görülmektedir. Kaynaklar, dönemin başkentin İstanbul'da Eğrikapı, Eyüp, Balat, Ayvansaray, Bakırköy, Beykoz, Paşabahçe, Çubuklu ve İncirköy mevkilerinde çok farklı çeşitlerde cam üretimi yapan cam atölyelerinin bulunduğunu yazıyor. Çeşm-i Bülbül üretimi Sultan III. Selim döneminde (1789-1807) Beykoz cam atölyelerindeki çalışmalarda, renkli kristal çubukların belirli bir düzen içinde kristal kütlesine eklenerek döndürülmesi ve özel bir ustalıkla burulması ile ortaya çıkar. Osmanlı İmparatorluğu’nun 19. yüzyılda kurmaya çalıştığı cam sanayinin en önemli rakipleri olan Venedik ve Bohemya camcılığıdır. Türk camcılık tarihinin en önemli izlerini taşıyan Beykoz İşi cam ürünlerden Çeşm-i bülbüller gerek form, gerek üzerlerine işlenmiş desen olarak incelendiğinde geleneksel Osmanlı biçimlerinde yapılmış ve Osmanlı üslubuna göre bezenmiş oldukları görülür. Çeşm-i bülbül denilen bu filigranlı camlar Osma

The Sofa Hotel Nişantaşı

Resim
İstanbul'un en Şehirli Oteli Nişantaşı, kökeni bir alamete(nişantaşı) dayalı semtlerimiz arasında yer alır. Ki bana göre Nişantaşı İstanbul'un en şehirli semtidir. Osmanlıdan bugüne  Türkiye  elitlerinin tercih ettiği bir semt olmasıyla hep göz önünde olmuştur. Osmanlı'da Batılı yaşam tarzının sembolü olan Nişantaşın’da Cumhuriyetin ilanından sonra da bir şey değişmemiştir. Lüks mağazaları, şık vitrinleri, zarif kadınları, sokaklara taşan kafeleri ve farklı eğlence mekânlarıyla İstanbulluların her daim gözdesi oldu.  Nişantaşı bugün Türkiye’nin en güzel semtlerinden biridir. Hatta Avrupa’daki emsalleri de çok değildir.  Biliyorsunuz Sabah Gazetesi'nin Teşvikiye Caddesi'ndeki eski binası turizmci birkaç işadamı tarafından devir alınarak The Sofa Hotel adıyla butik otele dönüştürüldü. Geçen bir toplantıda konuşurken Aylin’den sözü aldık en yakın proje toplantısı The Sofa Otel’in Longtable’ında yapılacak. Aslında benim için harika kitaplığıyla Cafe Sofa bil

Evsizlik yolun sonu mu?

Resim
Evsizlik dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi ülkemiz için de büyük bir sorun. Kış günlerinin yaklaştığı bu günlerde köşe başlarında, köprü altlarında yatan insanların merhamete ihtiyaçları var. Sokakta yaşayan insanlarımızın çoğu Beyoğlu ve Aksaray semtlerini seçiyor. Bunun elbette bir nedeni olmalı. Hayatlarını otobüs duraklarında, kaldırımlarda, bankamatik köşelerine sürdüren evsizlerimiz için devletimiz neler yapıyor? Onlar o lanet olası istatistiklerden yaprak gibi birer birer düşerken biz hiçbir şey yapamıyoruz. Bu insan olarak canımım yakıyor. On yaşındaki çocuktan yetmiş yaşındaki ihtiyara kadar her yaştan insan ev olarak sokakları seçiyor. Peki neden bu insanlar sokaklarda yaşıyor, hiç düşündünüz mü? Devletimiz onları çok karlı günlerde kapalı stadyumlarda bir iki gün içeride tutmaktan başka ne yapıyor? Evsizlik yolun sonu mu? Bir gün Kağıthane Sular İdaresi’nde iş merkezi yaptıran arkadaşım, evsizlerden şikayet ediyordu. Şikayeti şuydu: Evsizvler inşaat halindeki binaya

Kebikeçler Çarpsın Sizi

Resim
Kitap kurtlarına çağrı Bakın Sevgili Arkadaşlarım. Kütüphanemden arakladığınız bazı kitaplar için: Yapmayın etmeyin günahtır dediğimde: "haftaya getiririz olum ne ağlıyosun" dediniz! Ulen yıllar geçti be! Sizin yüzünüzden kitapların ilk sayfalarına "kebikeç yaptıracağım. Eğer bu "böcekler padişahı kebikeç" ten de korkmazsanız. İsminizi buraya yazacağım bilesiniz! Kebikeç nedir? Bilmeyenler için kebikeç şudur: Kitapları, kitap kurdundan ya da güvelerden korumak için kitabın ilk yaprağı üzerine 'ya kabikeç' yazılırdı. Neden? Kebikeç kitapları güveden, kitap kurtlarından koruyan meleğin yada cinin adıdır.  Ya Kebikeç Diye yazdırırsan kitabın uzun ömürlü olur. Herhalde bu da o dönem sanatçılarının bir pazarlama iletişim taktiğiydi. Belki bizim bilmediğimiz başka bir işlevinden dolayı kurtlar o çizimlerin olduğu kitabı yemiyordu. Umberto Eco'nun kitabı Gülün Adı'nda olduğu gibi. Ama abijiğim bizim kereste tüccarlarına kebik

Hem Barbarız Hem Medeniyiz

Resim
Bana Bak Barbar Üzerinde yaşadığımız coğrafya ile ilgili sorunumuz vardır. Doğulu olmaktan, bir tarafımızın orta doğuya uzanmasından nefret ederiz. Anlayacağınız eksen kayması bakidir, Osmanlı da kendini evropalı sanırdı. Şakülümüz ozamandan beri kayıktır zaten. Amma ve lakin insanlık tarihi boyunca bu bölge daima yaratıcılığın üssü olmuştur. Bugün bu halde olması bizlerin üzerinde yaşayan insanların ayıbıdır. İnsanoğlu buğdayı Eriha’da keşfetti Çatalhöyük’te buğdayı ve hayvanları evcilleştirdi, tarım ve hayvancılık yaptı. Çatalhöyük’te ortalama yaşam süresi kadınlar için yirmi dokuz, erkekler için otuz dörttü. Çamurdan yapılmış evlerde dünyanın ilk şehrini kurdular. Dünyanın en uzun barış içinde yaşayan kavmi o şehirde oturdu. Bu topraklar üstünde yaşarız ama Çatalhöyük’ü İngiliz arkeolog James Mellaart, Truva’yı Alman arkeolog Heinrich Schliemann keşfetmiştir. Kimmerler bu toprakların çocuğudur ama kimmeryalı Barbar Conan karakterini Amerikalı Robert Ervin Howard çizmiştir . Yakı

J-J TEKEL'e Bir Alkış Rica ediyorum!

Resim
1890 yılında İsviçreli Walter ve Adolf Bomonti kardeşler tarafından İstanbul Şişli'de 120 yıl önce bu topraklarda biranın “B” si bile yokken doğar. Öyle olur böyle olur, 1994 yılına kadar TEKEL Bomonti Birası'nı alır götürür. Her nedense TEKEL Bomonti Bira adını markası olarak tescil ettirmez. Bu ihmali iyi değerlendiren Anadolu Grubu Efes Pilsen  markanın haklarını alır. Bundan sonrada Bomonti Birası Türkiye’nin ve Dünyanın en iyi markalarından biri olur diye umuyorum.  Anadolu Grubu  bu bira için gönlümün orta yerin Asmalı Mescit sokağında bir ‘bira evi’ de açacakmış. Aslında güzel fikir. Yakup, Refik, Sofyalı Restaurant’tan sonra bir güzel mekân daha olacak demek ki. Kökleri Cumhuriyetten de öteye giden Bomonti Birası'nın yeniden dirilişine şahit oluyoruz. Arkasında böyle bir tarih ve Anadolu Efes Grubu gibi işini iyi yapanlar olunca marka konumlandırması gayet kolay oldu. Bazıları “Tarihe Meydan Okuyan Bira”  sloganının altındaki biranın 1890’da sunulan bira ile

Atlama Sevdalıları

Resim
Şu aralar sınıf atlama derdiyle yanıp tutuşanları görüyorum. Tabakhaneye gider gibiler. Sınıf öyle şehir merkezinden Allahın ...ittir ettiği yerlere taşınmakla olmuyor. Hele o sınıflara jeeple son sürat dalınmıyor. Bu ne hırs kardeşim, yok toplumu dönüştürecekmişler de filanda falan da, ayın oyun, yalan dolan fazla hırs yapmayın bu konuları. Bir parantezdir ölüm. Allah gözünüzü doyursun! Sınıf atlama sevdalıları için Behçet Necatigil'in dörtlüğü geldi aklıma. "Önemli mi geçmemiz Kalalım Sınıfımızı seviyoruz Yeter ki çalışalım. Üste Burada duralım Çıkan çıksın Yeter ki alçalmayalım." Ne güzel söylemiş Necatigil! Bir parantezlik ömrümüz var! Bak inanmayanlar için Behçet Necatigil( 16.04.1916-13.12.1979) evet 63 yıllık bir parantez. Bir bahar sabahı İstanbul Fatih'te doğar ve bir kış akşamı hayata gözlerini kapar. Elin varmıyor değil mi parantezi açmaya! Benim parantezimin ilk kısmı şöyle (29.10.1973.... Ya Senin!

Kasımpaşalı Redhouse

Resim
İngilizce deyince aklımıza gelen ilk şey “Redhouse” tur. Bu sözlüklere adını veren Sir James Redhouse kâbus gibi geçen çocukluk yıllarının ardından İstanbul’a gelerek bugünkü Redhouse’un temellerini atar. William Redhouse, Biritanya Krallığında 1811 yılında Londra’da doğar, talihsiz bir çocuktur 5 yaşındayken yetim kalır. İlk mektepte çakar 8 yaşında okuldan atılır. Donanma’ya personel yetiştiren bir okula yazılır. Denizcilik üzerine eğitim alırken, uzun bacaklı İngiliz hatunlarıyla fingirdeşmek uğruna birkaç defa okulu kırar, okuldan atılır. Okuldan atıldıktan sonra gemilerde miço ve kamarot olarak çalışır. Çalıştığı gemi Akdeniz’e yaptığı bir seyahat sırasında İstanbul’a uğrayınca bir fırsatını bulup gemiden kaçar . Böylece Osmanlı İmparatorluğu’ndaki yılları başlamış olur. James Kasımpaşalı olmuştur , tersanelerde tornacı ve teknik ressam olarak çalışmaya başlar. Türkçeyi hızla öğrenir. Türk donanması ıslahat dönemindedir. Devletin İngilizce tercüman ihtiyacı James Redhouse için

Peki Peki Ne Anladınız

Resim
Geçen pazar Lemi Abiyle bir televizyon işini konuşurken mevzusu olmuştu. İyi programlardan bahsederken Ayhan Sicimoğlu'nun kulağını çınlatmıştık. Bende bugün oturup bunu sizinle paylaşayım istedim. MFÖ'ün en güzel parçalarından biri olan  "Peki Peki Anladık" Parçasının aslında Ayhan Sicimoğlu için Mazhar Alonson tarafından yazıldığını ve Ayhan Sicimoğlu tarafından bestelendiğini duymuş muydunuz? Mazhar Alonson bu şarkıyı 70'li yıllarda kurdukları müzik grubu İpucu Beşlisi’nden arkadaşı Ayhan sicimoğlu için yazmıştır. Bazıları şarkının Barış Manço için yazıldığını söylese de doğrusu bu şarkı Ayhan Sicimoğlu için yazılmıştır. Ayhan Sicimoğlu da bu şarkıyı hak etmiştir. Sanırım 1985’li yılların şarkısıydı. Ayhan Sicimoğlu bunu bizzat kendisi şöyle anlatmıştır. “Mazhar Alanson sizin için şarkı yazmış. Bir dönem fırtına gibi esen ‘Peki peki anladık’ şarkısının sözlerini ilk duyduğunuzda ne hissetmiştiniz? Mazhar bana okumuştu İtalya’da. Çok komik geldi… Hemen düz

Uzun Zaman Önceydi, Şair Ovidius ve İstanbul

Resim
Dünya, daha iyi şeyler sunardı, Ekmeden ürün verirdi, Dalda meyve, Meşe oyuğunda bal olurdu. Hiç kimse tarlaları sabanla deşmezdi, Toprağı sınırlara bölmezdi hiç kimse, Ve suları kürekle yarmazdı, Kıyı dünyanın sonuydu. Ah doğuştan zeki insan, buluşlarının kurbanı Öyle korkunç ki yaratıcılığın, Ne işe yarar şehirleri çevreleyen şu yüksek duvarlar Ve niye savaşmak için silahlar? İsa'dan Biraz önce... (Şair Ovidius) Taşlama ve kinayeleriyle bizlere hayatın güzelliklerine sarılmayı öğreten Sürgün de olsa Anadoluya gelmiş ve bu topraklarda yaşamış Ovidius'a İstanbul'dan saygılarla...

Ceket kaplumbağa seykobeş ezdiler

Resim
  Okuyan Us Yayınevi'nden iki yeni kitap çıktı. Kesinlikle tavsiye ediyorum bunlardan biri Pucca Günlüğü, diğeri Bakırköy Devlet Hastanesinin Gizli Tarihi. Yayınevinin sahibi Cem Mumcu . Kendisi ile bir yemekte Asmalımescit Yakup-2 Restaurantta tanışmıştık. Acayip keyifli adamdır. Kitaptan Küçük bir alıntı Bakırköy Devlet  Hastanesi'nin Gizli Tarihi “Bir hasta yatmıştı. Dosyasında, çıplak bir şekilde E-5’i trafiğe kapattığı için polis tarafından getirildiği notu vardı. Bunu neden yaptığını sorduğumda ‘ceketkaplumbağaseykobeşezdiler’ dedi manisinin verdiği hızla, tek kelimeymiş gibi. Sonradan anladım ki, bir kaplumbağanın ezildiğini görünce sinirlenmiş, yolun ortasına dikilmiş; insanlar sağından solundan geçmeyi sürdürünce, soyunup giysilerini ve saatini (Seiko 5) koyarak yolu kesmeye çalışmış ama onları da ezerek geçmişler.” Bu da alıntının bende canlandırdığı hüzünlü hikâye Övünmek gibi olmasın ülkemiz hayvanlara karşı merhametin en düşük olduğu yerlerden

Söz Uçar Tipoğrafi Kalır

Resim
Bugün Pazar. Kahvaltıda misafirlerim vardı. Öğleye kadar süren kahvaltı keyfi sonrasında kütüphanemi karıştırıyorum. Bir proje için Amerika’dan getirttiğim 1978, 1982, 1997 yıllarına ait National Geographic dergilerine tekrar  göz atıyorum . Reklâmlar daha çok hurufat içerikli. Aslında bir dergi için tipografi çok önemli. Tipografi, dergi içinde okuyucunun her sayfada karşısına çıkan önemli bir görsel biçimdir. Tipografi okuyucuya hem bilgiyi hem de mesajı biçime dönüştürerek iletir. Onun bu özelliliği, bir derginin görsel kimliği açısından yaşamsal bir öneme sahiptir. Okuyucu tipografi sayesinde neyi satın aldığını, neden satın aldığını tanımlayabilir. Tipografi  algılanabilirliğinin  ve işlevselliğini artırır. Kişisel kaanatimi söylüyorum. Benim en beğendiğim dergi Cornucopia'dır. P dergisi kolay okunan gene başarılı bir tasarıma ve tipografiye sahiptir . Bu dergilerin font seçimleri oldukça başarılı. Eskiden Geniş Açı Dergisi vardı, sanırım kapandı. YKY Sanat Dünyamız

Bilginin Mabedi Kütüphaneler

Resim
BEBELERE DEĞİL HÜKÜMDARA MASALLAR Kütüphaneler kültürel mirasımızın en önemli parçlarıdır. Bana göre en güzel kütüphaneler de İstanbulda bulunmaktadır. İşte bunlardan biri İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'dir. Özellikle yazma eserler bölümü derya gibidir. Bilim tarihçileri İstanbul Üniversitesi' nin başlangıç tarihini 15. yüzyılın ikinci yarısı yani Fatih Sultan Mehmet dönemi olarak işaret eder. İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesinin dermesinde 15. yüzyıldan kalma Türkçe ve yabancı dilli yazmaları eserler vardır. 29 Ekim 1923 yılına kadar "Darülfünun Kütüphanesi" adını taşıyan bu kütüphane, 1933 yılında gerçekleşen üniversite reformuyla İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi adını almıştır. Kütüphanenin ilk yöneticisi mimardır. Aslında bu kütüphane içerisinde doğunun rönasansını barındırmaktadır. Bugün birisiyle matrak geçmek onu alaya almak amacıyla sen neden bahsediyorsun anlamında "la fontenden masallar" şeklinde bir özdeyiş icat etmiş durumdayız.

JAZZ YapaCAZZ mı ?

Resim
Herbert Jeffrey 'Herbie' Hancock İstanbul'da Miles Davis’in kare ası, jazz, blues ve funk’ tınılarının ustası Herbert Jeffrey Hancock namı diğer Herbie Hancock İstanbul’a konser için geliyor. Nur içinde yatsın Funk’ın babası James Brown 2006 bir Temmuz akşamı Park orman konserinde; performans nasıl olur bana iyice belletmişti. Herbie Hancook konserinde de aynı şeyleri yaşayacağımızı umuyorum. Her şey iyi güzelde biletler pek bi pahalı. Birinci Kategori biletleri çoktan bitmiş. İkinci Kategori 150 kağıt, 3. Kategori 110, dört ve beşi zaten unut gitsin sinirlerin bozulur. Neyse bayılacağız artık paşa paşa 150 TL’yi belki bir daha görme imkanımız olmayabilir malum ustanın yaşı 70 oldu. Soul, jazz, rock ve funk nağmeleri arasında Haliç Kongre Merkezi’nde kanatlanacağız. Jazz ve Funk seven herkesin kaçırmaması gereken bir usta. O gece Haliçte modern jazz, funk, blues tarihinin kitabını yazalım. Konserin hafta içi ve Salı gününe denk gelmesi iyi olmadı ama napalım Nişantaşı, Top

Semavi Eyice'yi Tanımalıyız

Resim
90 YILLINI İSTANBUL VE BİZANS'A ADAMIŞ SANAT VE BİLİM İNSANI Amasralı denizci bir ailenin Eyiceoğullarının mensubudur. Semavi Eyiceni’nin büyük babası İstanbul'a göç eder. İstanbul'da Cibali, Küçükpazar yöresine yerleşirler. Dede Eyice marangozluk ve dülgerlik yaparak ailesini geçindirmeye çalışır. Semavi Eyice, Kadıköy’de 1922 yılında doğar. Babası Mehmet Kamil Bahriye Mektebi'den mezun olur ve oradan da Deniz Kuvvetlerine girer. Kadıköy’de dünyaya gelen Semavi Eyice çocukluğunu ve gençliğini Kadiköy'de geçirir. İlkokula Saint Louis’te başlar. Galatasaray Lisesi’nden 1943 yılında mezun olur. Babası hariciyeci olmasını istemektedir. Semavi Eyice'nin arkeoloji, sanat tarihi okuma kararını babası anlayışla karşılar. Atatürk'ün İsmet İnönüye yazdığı bir telgrafı Semavi Eyice'yi çok etkiler: Bu telgrafta Atatürk, gittiği yerlerde kazıların yabancılar tarafından yapıldığını bundan sonra milli eğitim bakanlığının arkeoloji eğitimi konusunda çalışmalar yapmas

Kayıp şehir Bathonea bulundu ama!

Resim
Küçük İstanbul Aziz Yeniay Başkan’dan çok özür diliyorum. Hayatımda görmediğim adam için yorum yapmış “ bir cacık olmaz” yaklaşımında bulunmuştum. Ama kendisi beni yanılttı. Küçükçekmece adına çok güzel şeyler yaptığına inanıyorum. Küçükçekmece'de oturmasam da yaptığı festivaller, inşaa ettiği tiyatrolar, kültür merkezleri ve sanata verdiği destek için teşekkür etmek lazım ama en önemlisi. Küçükçekmece’de kullandığı “ Küçük İstanbul” sloganı. Neden, Küçük İstanbul? Küçükçekmece'de 2007 yılında önemli bir araştırma için Bakanlar Kurulu kararıyla kazı çalışmaları başladı. Bu kararla İstanbul’un tarihinde yeni bir sayfa açıldı. Avrupa’nın geçmişine de ışık tutması beklenen kayıp kent Bathonea’nın İstanbul Küçükçekmece Gölü içinde bulundu. Yapılan sualtı çalışmalarında, 2,5 km . uzunluğundaki, 1.5 metre yüksekliğindeki surlarla çevrili yerleşim yerinin Bathonea antik kenti olduğunu açıklandı. Küçükçekmece Gölü daha lagün olmadan önce denize uzanan mendireği ve fen

Oryantalizm ve Çağdaş Sanat Üzerine

Resim
Dünyanın sanat merkezlerinde doğuya ilgi artıyor ama oryantalist bakışı hala geçerli. Bence amaç doğuluları tanımak değil. Oryantalistlerin bence amaçları; tatmin olmak, zenginleşmek, bakış açılarını geliştirmek. Herkese göre farklı bir doğu, herkese göre farklı bir İslam anlayışı. İşin kötüsü doğulu aydınların da bir çoğunun oryantalist bakış açısına sahip olmaları. Peki neden böyle oluyor. Bizim aydınlarımız nasıl oryantalist bakışa sahip olabilir? Bence beslendikleri kaynaklar itibariyle böyle bir yan etki oluşuyor. E böyle de olunca bakış açıları şaşı oluyor. Örneğin İlk Osmanlı fotoğrafçıları ve saray fotoğrafçıları Abdullah Biraderler ve Basile Kargopoulo gibi isimler İstanbul fotoğraflarını uluslararası fuarlarda sergilediler ve Avrupalı çeşitli kurumlar tarafından ödüllendirildiler. Buradaki paradoks Osmanlılı sanatçılar tarafından uluslararası fuarlarda temsil edilen fotoğrafların da oryantalist ve egzotik söylemler içirmesiydi. Oryantalizmin Viyana Kilise Konseyi tara

Papağanlar Artık İstanbullu

Resim
Pa paganlar Topkapı Sarayını Ayağa Kaldırdı Bu blog yazarlığına başlayalı çok oldu. Neler gördüm , neler yaşadım! Yazsam roman olur ama ben blog yazısı olsun istedim. Bir blogger'a da bu yakışmaz mı? O rtalık ayağa kalkmış. Efenim bu İskendireye papağanları sarayı basmışlar! İlber Ortaylı Hoca Topkapı Sarayı Müze Müdürü olarak papağanlardan dert yanıyor. Anayurtları Hindistan olan ve İstanbul’da Topkapı Sarayı’nın avlusunda koloni oluşturan İskenderiye papağanları saray bahçesindeki ağaçları delik deşik ediyor saray avlusundaki ağaçları birer ikişer kurutuyor. Hemen bu yeşil tehlikeye karşı önlem alınmış Topkapı Sarayı avlusundaki ağaçlarda bulunan yuvalar çamurla sıvanıp kapatılmıştı. Blogger Bolat Şaşkın: Saray Entrikası k arga ile şahini dövüştürme planları Basına yansıyan haberlere göre: Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Prof. Dr. İlber Ortaylı ağızlarına aldığı cevizi yere bırakarak sarayın mermerlerini zedeleyen kargalar a çözüm için aradıkları “şahin”i halen bulamadıkla

Geçmiş Olsun!

Resim
UNESCO “Yaşayan İnsan Hazinesi” ödüllü sıra dışı seramik sanatçısı Sıtkı Usta, farklı dokunuşlarıyla sanatında kendi tarzını oluştururken, kendisine ve sanatına ilham veren Kütahya’dan hiç kopmuyor. Kütahya çinilerini tüm dünyaya tanıtan, daima herkesin ilgisini buraya çekmeye çalışan Sıtkı Usta; çiniciliğe farklı bir boyut katarak bu geleneksel Türk el sanatının değerini ülke sınırlarının dışına taşıyor. Sıtkı Usta’nın ilkokul anılarında, çok sevdiği öğretmeni Şefika Hanım'ın onlara Vehbi Koç’u örnek gösterdiğini anlatır. Bakın görün ki bugün Koç ailesi için Sıtkı Olçar önemli bir insandır. Bana göre Evliya Çelebiden sonra en meşhur Kütahyalı Sıtkı Olçar’dır. Ama kedi kendi yavrusunu yer hesabı Kütahya bürokrasisinin de Sıtkı Olçar’a yapmadığı kalmamıştır. Çinilerini Restore ettirdiği mescidin çinileri inat olsun diye kırılmış, Atölyesi karayolları tarafından işletme ruhsatı yok gerekçesiyle dozerle sökülmeye kalkılmıştır. Neden? Çünkü eli kalem tutan adamdır. Kütahya’da yerel

Çok Yaşa Google

Resim
BU SABAH YAĞMUR VAR İSTANBUL'DA JOHN LENNON Biraz önce farkettim. Google logosu bugün John Lennon’a tahsis etmiş. İçim burkuldu 65 yaşını tamamlayamadan pass away olan john Lennon’un bir sözünü hiç unutamam “ hayat biz gelecek hakkında planlar yaparken başımızdan geçendir ” diyecek kadar bilge ve dünya insanıydı. Eşi Yoko ile tatlı tatlı yaşarken. 1980 yılında Manhattan’daki apartmanın önünde sırtından beş kurşunla vurarak öldürülmüştü. Hep düşünmüştüm bunu yapan nasıl yapar insan diye. Katil banka memuru Chapman yıllar sonra onu nasıl öldürdüğünü bir belgesele söyle anlatmıştı: “Bu mutlak bir ihtiyaçtı. Kendimi engellemek için hiçbir şey yapamazdım, tüm ruhumla ve bilincimle buna tamamen inanmıştım. Bu, bir tren gibiydi, hiçbir şeyin durduramayacağı, makinisti olmayan bir tren.” Beautifull Boy Close your eyes, Have no fear, The monsters gone, He's on the run and your daddy's here, Beautiful, Beautiful, beautiful, Beautiful boy, Before you go to sleep, Say a little prayer,

İstanbul'da Sinema Şöleni

Resim
FİLMEKİMİ BAŞLIYOR Filmekimi 9. yaşında bir çocuk. İKSV sağolsun onlarda olmasa istanbul'un kültür hayatı mantar. Nerde devlet, nerede İBB'nin kültür ile ilgili birimleri!! Filmekimi, filmleri 8-15 Ekim tarihlerinde Atlas, Beyoğlu ve Cinebonus Maçka G-Mall Sinemalarında izleyiciyle buluşuyor. Bana en uygunu Maçka G-Mall. Bu yıl 31 film gelecek, biz ancak 3 tanesini görebileceğiz. Bu arada afişler güzel de tanıtım zayıf sayın "Alametifarika" yöneticileri. Her yıl bir öncekinden daha iyi bir kampanya yapılması gerekmez mi? Ben bu fiilmlerden Ağaç'a gitmeyi düşünüyorum. Film'in tanıtım yazısında şunlar yazıyor: Otar Gittiğinden Beri filmiyle tanınan Julie Bertuccelli'nin uzun zamandır merakla beklenen ikinci filmi, Cannes Film Festivali'nin kapanış gecesinde gösterildi. Filmin kahramanı sekiz yaşındaki Simone, yeni ölen babasının bahçelerindeki dev ağacın yaprakları yoluyla ona fısıldadığından emindir. Babası, kısa süre sonra onları korumak için geri döne

CeBIT Fuarı Beylikdüzü

Resim
Türkiye'nin bilgi ve iletişim teknolojileri konusunda Avrasya'ya açılan ticaret kapısı CeBIT Bilişim Eurasia, TÜYAP Beylikdüzü Fuar Merkezi'nde bu yıl 11'inci kez kapılarını aralıyor. Fuarın açılış törenini Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım yapmış. Nerden biliyoruz? Akşam Kadir Çöpdemir'in TRT'deki programından. İki adet bilet masamın üstünde, cumartesi erken bir vakitte gideceğiz. Bakalım insanlar inovatif neler yumurtlamışlar. Örneğin abdest makinası icat edilmiş mi? Eskiden teknolojinin hayatımızı kolaylaşacağını sanırdım oysa gittikçe tempomuzu artırdı. İş gücünü düşürdü. İstanbul Büyükşehir Belediyesi metrosundaki jeton gişelerinde artık muhatabımız makinalar. Yakında ordaki güvenliklerin yerine bir iki adet robot adam yerleştirirlerse şaşırmayalım. Yahuu kamunun bir görevi de istihdam değil mi cancağımızım. Geçenlerde bizim oradaki bakkaldan irice bir markete gittim adamlar etiket kadar digital kart yapmış, püeh Püeh Pöehhh... İnsanlar neredeyse bir sayfalı

"En Büyük" tutkumuz!

Resim
Mecidiyeköy’e doğru gidiyorum. Çağlayan’da bir inşaatta “Avrupanın en büyük adalet sarayı” yazıyor. Her kuşağın heykelleri bir önceki kuşaktan daha büyük oluyor. Unutmayalım ki üzerinde yaşadığımız İstanbul Höyüğünün altı “altın çağı arayan medeniyet” çöplüğüdür. İnanmayanlara Marmaray kazılarında ortaya çıkan arkeolojik buluntulara baksın, tavsiye ederim. Bir zamanlar Paleolitik Çağ’da alet yapan hominidler nerede? Şimdi sınırlar var ettik, sonra bunları korumak uğruna birbirimizi ve kuzenlerimiz Neandartelleri Güney Fransa’da, İspanya’da toplu katliama uğrattık. Ateşi bulmadık zaten doğada vardı. Biz olanı, nasıl koruyacağımızı mağaraları nasıl sıcak tutacağımızı öğrendik, pek ilerlemiş sayılmayız kışın doğalgaz'a 250 papel’e ancak ısıtabiliyorum mağaramın içini. Pişirme, tütsüleme, depolama, lojistikte çığır açtık sayılmaz. Hayran kaldığım tek alet Buzdolabı. Biz ateşin kendisiyiz, aç gözlüyüz kuzey Amerika bozkırlarını, Avustralya düzlüklerini yakarak oluşturduk. Yakarak yık

SANAT LİMANI / ANTREPO-5

Resim
SANAT LİMANI / ANTREPO-5 Sanat Liman 2010 yılında dört uluslararası sergiyle Haziran’da açıldı. Artık İstanbul’un uluslararası standartta bir sergi mekânı daha var. Bir yıla yakın süredir devam eden çalışmalarla Tophane’de bulunan Antrepo binalarından 5 Numaralı bina, 3600metrekarelik iki katı sergiler için teknik ve estetik açıdan yenilendi. Bunu kim akıl etti ise kutlamak gerek. Beral Madra'nın fikridir diye düşünüyorum. Alan günümüzün sergi anlayışlına uyan Antrepo niteliği korunmuş ama antrepo niteliği bana göre korunmasa da hava hoş, adı üstünde antrepo, yani gümrüklü malların konulduğu tek çıkışı olan basit bir alan. Antrepo son yapılan düzenlemelerle esnek sergileme duvarlarıyla farklı sergilere, gösteri ve açık oturumlara olanak sağlıyor. Bu mekandan yeni sergi haberleri bekliyoruz! Ulaştırma Bakanlığı tarafından 2010 yılı sonuna kadar kamusal bir sergi alanı olarak İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı etkinliklerine tahsis edilen Sanat Limanı’nda, Ajans’a başvurmuş

İstanbul'u Topa Tuttular

Resim
Savarona ile ilgili haberleri izlerken aklıma düştü. Bizim kültürel miraslarımıza karşı sevgimiz müthiştir! Ata'nın yatı çürümekte iken bir işadamına satırız! Adam restore eder el koyarız! Bu sevgiden Yavuz Zırhlısı'da nasibini almıştır!İtalyanlara jilet niyetine pazarlanmıştır! Geçen aylarda Sakarya Karasu'da Acarlar Longoz'unda TRT için yapılan çekimler sırsında sualtı tarihçisi, belgeselci Tahsin Ceylan üstat ile konuşmuştuk bu U-Boot'ları. O zaman kendilerini kıskanmıştım gerçekten bende o dalışı yapan insanlardan biri olmak isterdim. Sakaryadaki U-Boath'ları Almanlar götürecekmiş . U-20 bulundu, U-19 ve U-23'ün de bu bölgede olduğunu sanıyorum. Keşke bizde bu kadar duyarlı olabilsek tarihi mirasımıza. Bir zamanlar Churchill, "Türkler'in gırtlağı Boğazlar'dır. Onu demir bir elle şöyle bir sıkmak yeter," demişti hatta gırtlağımıza basmışlar ve müthiş bir savaş vermiştik Çanakkale'de. O savaşın ateşi İstanbul'u da az kalsın yakı

Boğaziçi'nin Silüeti

Resim
Boğaziçinde yapılaşma/ Bir varmış Bir yokmuş/Tarabya oteli Nedir siluet: Yeryüzü ile gökyüzünün buluştuğu çizgidir. Bir kentin silueti yıllar içinde farklı süreçlerin birikimi sonucu oluşur. Peki, İstanbul’un silueti nasıl oluşmuştur? Belki birileri sıkılır nette gezerken bloğumu okur ve bu kentin silüeti ile ilgilenir umuduyla yazıyorum. Bence istanbul’u İstanbul yapan Boğaziçi’dir. Boğaziçi’nde Doğu Roma İmparatorluğu öncesinde balıkçı köylerinin dışında doğal değerlerin dışında hiçbir yapı yoktur. İstanbul’un fethinden sonra şehir boğaz’a doğru genişlemeye başlar. Suriçi’ne yakın alanda başlayan kentsel gelişim, mesire yerlerinin, bağların, bahçelerin, kentin ileri gelenlerinin yalıları, köşkleri, sarayları, Boğaziçi’nin kıyı şeridinde ve yamaçlarda görülmeye başlar. Zamanla ulaşım için yapılar kara yolları halkın da Boğaziçi’ne doğru yerleşmesini sağlar. Savaş yıllarında durgunlaşan yerleşim Cumhuriyet Dönemi’nde 1950’lerde görülmeye başlar 1970’lerden itibaren yapılaşma zirveye çı

Teşvikiye Cafe Bistro Nişantaşı

Resim
Nişantaşı Hüsrev Gerede caddesinin başı, Teşvikiye caddesinin sonlarına doğru kendine özel bir müşteri portföyü oluşturmuş bir mekan görürsünüz gece neonlu tabelasında Teşvikiye Cafe Bistro yazar. Genelde fiyatları ve menüsü ile güzel mekandır. Lakin hafta sonları zıvanadan çıkar, çok kalabalıktır gene öğle yemek saatlerinde tıklım tıklım. Bu kafenin keyfini sürmek isteyenlere hafta sonları erken saatte kahvaltı veya hafta içi mesai saatlerini öneriyorum. Bence hafta sonu sabah kahvaltılarının vazgeçilmezidir. NTV’den bazı hatun kişi taifesi, CNN-Türk’ten Ahmet Hakan, Mansur Forutan, canım trabzonsporum Küçük Hamdi’si(e şimdi yaşlandı) Artık dışarıdaki masalarda oturmak mevsim itibari ile romatizmaya sebep olacağından Teşvikiye Kafe Bistro’nun tadını içeride çıkarmak zorundasınız. Bu semte yabancı bir arkadaşımla kafeye gittiğimde: “abi iyi güzel de neden burada alkol yok” “kör müsün olum yan tarafımız Teşvikiye Camii” “Heaa”. Şeklinde bir diyalog yaşadık. Teşvikiye Cafe’nin menüsüd