Dilim dilim seni nasıl yerim!


Dülgerlik nedir?

Dünya mimarlarının önünde şapka çıkardığı Koca Sinan yani Mimar Sinan, İbrahim Paşa Sarayı’nda dülgerlik eğitimi almış ve ustaların yanında yapı işlerinde çalışmıştı. “Dülgerlik de nedir?” Dediğini duyar gibiyim. 


Dülger kelimesinin kökeni, etimolojisi

Dilimizde artık neredeyse unutulma tehlikesi arz eden ve günümüzde çoğunlukla da marangozlukla eş anlama geldiği yanlışı giderek yaygınlaşan “dülger” kelimesi Türkçe’ye Farsça’dan geçmiştir.TDK Türkçe Sözlüğünde kelimeyi “Yapıların kaba ağaç işlerini yapan kimse” olarak tanımlıyor.  Aslında buradaki kabalık hantallık anlamına gelmiyor ve oymacılık, nakkaşlık gibi ince işçilik isteyen işlerin dışındaki işlerin tümünü kapsadığına işaret ediyor.

Betonarme yapıların yaygınlaşması ve geleneksel Türk evlerinin yok olmasıyla birlikte dülgerlik zanaatı da ortadan kaybolmaya yüz tutmuştur. Ancak yapı denilince aklınıza sadece karada yapılan binalar gelmesin. Mesela deniz üstünde yüzen binalar olan gemi yapımı da dülgerlik sanatının kapsama alanı içine girer. İşte bu nedenle Nuh Peygamber aynı zamanda dülgerliğin piri ve ilk dülger olarak kabul edilir. Dülgerlikle ilgili en meşhur mitolojik öyküde adı geçen bir diğer Peygamber ise Hazreti İsa’dır. Öykünün bir asıl kahramanı ise işte biraz önce bloğumu açınca gördüğünüz dülger balığı.

Fotoğraftaki hali ile ne kadar masum ve melankolik görünüyor değil mi? Ama bu hale gelmeden önce kendisinin bir canavar olduğu rivayet edilmektedir. Biz ona “Dülger Balığı” diyoruz ama “Peygamber balığı” diyenlerin sayısı da azımsanmayacak kadar fazla.  İlginçtir ki bu balığın Latince adı ZEUS FABER de bir kutsallık içeriyor. "Faber" kelimesi aslında alet edevat kullanarak esnaflık, zanaatçılık yapan kişiler için kullanılır. Örneğin marangoz, taş ustası, demirci gibi. Kutsallığını ise Zeus temsil ediyor.

Dülger Balığı Akdeniz, Ege ve Marmara'da yaşar ılık sular onun mekânıdır.  Mayıs başından Karadeniz'e açılıp, kasım ayından sonra da Marmara'ya döner. “Peki, ne zaman yiyebiliriz bu balığı?” Mart ayı itibari ile. Neyse ağzınızı sulandırmayalım

Dülger balığı efsanesine göre resimde gördüğünüz karnın sağındaki ve solundaki benekler Hz İsa’nın onu tutuğu parmakların yerini işaret ediyormuş. Dülger balığının ağız yapısı aşağıya doğru olduğundan yüzü daima üzgün bir ifade taşır. Bu sürekli hüzün halinin Hazreti İsa’ya duyduğu hasret yüzünden olduğuna inanılır.

Dülger Balığının Öyküsü

Gelelim Dülger balığının öyküsüne. O efsaneyi en güzel anlatan isim şüphesiz usta hikâyecimiz Sait Faik Abasıyanık. Gelin bu efsaneyi onun dilinden dinleyelim:
“Rum balıkçıların Hrisopsaros -hristos balığı- dedikleri bu balık, vaktiyle korkunç bir deniz canavarı imiş. İsa doğmadan evvel, Akdeniz’de dehşet salmış. Bir Finikeli denize düşmeye görsün! Devirdiği kartalalı çektirmesinin, beni İsrail balıkçı kayığının sayısı sayılamamış. Keser, biçer; doğrar, mahmuzlar; takar, yırtar; koparır atar; çeker, parçalarmış. Akdeniz’in en gözü pek; insandan, hayvandan, fırtınadan, yıldırımdan, belâdan, işkenceden yılmaz korsanı, dülger balığının adından bembeyaz kesilirmiş.

Hz. İsa, günlerden bir gün, deniz kenarında gezinirken sandallarını büyük bir korkuyla bırakıp kaçan balıkçılar görmüş. "ne oluyorsunuz?" diye sorunca balıkçılara; "aman" demişler balıkçılar, "elâman! Elâman bu canavardan! Sandalımızı kırdı, arkadaşlarımızı parçaladı. Hepsinden kötüsü, balık tutamaz olduk, açlıktan kırılırız."

Hz. İsa, yalınayak, başıkabak, dülger balıklarının yüzlercesinin kaynaştığı denize doğru yürümüş. En kocamanını, uzun parmaklı elleriyle tutup sudan çıkarmış. İki elinin başparmağı arasında sımsıkı tutmuş, eğilmiş, kulağına bir şeyler söylemiş... o gün bu gündür dülger balığı, denizlerin görünüşü pek dehşetli, fakat huyu pek uysal, pek zavallı bir yaratığıdır. Birçok yerlerinde çiviye, kesere, eğriye, kerpetene, testereye, eğeye benzer çıkıntıları, kemikle kılçık arası dikenleri vardır. Dülger balığı adı ona bunlardan ötürü takılmış olmalı…”

Hz. İsa’nın marangoz olduğunu hatırlatmakta yarar var. Yani bu öyküdeki ince göndermede harikulade bir telmih sanatı yer alıyor. Sanırız artık dülger ile marangozu karıştıranlara aradaki farkı anlatacak kadar bilgi sahibi olduk. Umarım kelimenin dilimizde canlı kalıp, unutulmaması için de yeterli duyarlılığı esirgemezsiniz…
Dülgerlik mesleğinin ince işlerini Estambul’da görmek mümkün. Zeyrekteki yapılar buna güzel örnek olabilir.

Yorumlar

Modavesaire dedi ki…
YİNE DÖKTÜRMÜŞSÜNÜZ BOLAT BEY.. NE GÜZEL OLDU OKUDUĞUM:)
Kürşat Zaman dedi ki…
Bir defasında misinamıza çok derinlerden bir şey takıldı.Çektik...çektik...çektik..
Merak ediyoruz ne olduğu, hç kıpırtı yok, sandık ki ; Araba lastiği takıldı oltamıza...
Meğer büyük bir Dülger'miş yakalanan...Ölmesi çok uzun sürdü, hepimizi üzdü...Ama Dülger'in avını yakalama metodu çok ilginç, avını hipnotize ederek etkiziz hale getiri ve ... vakum !
devinim dedi ki…
çok severek okudum öğrendim çok kaliteli bir paylaşım olmuş çok sağolun
RABİA SERTELİ dedi ki…
Her yeni yazıda yeni şeyler öğrenmek veya bilinenlerin tazelenmesinin yanısıra yazılarınızda adalet de hissediyorum. Her zaman her yerde vurguladığım ve değer verdiğim bir şeydir hakkın teslim edilmesi. Siz her bir kelimenin hakkını teslim ederek onu koruyorsunuz. Günlük kullanımdaki kelime haznemizin arttırılması için de gayretleriniz çok önemli, emeklerinize şükran duyuyorum.
Teşekkürler...
Bir insanı sevmekle başlar dedi bana Sait Faik ben henüz 10 yaşındayken Alemdağ'da var bir yılan ile...Dülgere gelince sanırım Eyüp'te bir kaç yapı kaldı Zeyrek'tekiler gibi...Dülger balığına gelince ben bunun 20 cm'lik olanını bile denizde yüzerken görsem eve döndüğümde efsanevi bir şey görmüş gibi anlatırdım sevmedim sevemedim ..Her zaman ki gibi ufkuma ufuk kattın Bolat abi kal sağlıcakla=)))
minikkus dedi ki…
böyle aydınlatıcı, yeni kelimeler ögretici, daha dogrusu var oldugu halde ne oldugunu bilmedigimiz kelimeleri bize ögreten yazıları cok seviyorum ve sen bunu cok iyi yapıyosun arkadasım. kalemine saglık ;)
bu arada allahın gücüne gitmesin de hakkaten cok sevimsiz bi balıkmış :P
umay dedi ki…
enteresan bir hikaye, harika bi anlatım her zamanki gibi harikasın..
canan beycan dedi ki…
Çok güzel ve temiz bir anlatım.Okudukça yenişeyler öğrenmek.Merakla yazının sonuna gelmek.Teşekkürler Bolat Bey..
denizm dedi ki…
Mart ayında ilk işim bir dülger balığı almak kulağına "seni yiyeceğim" diye fısıldamak ve afiyetle yemek olacak:)
çok hoş bir yazı emeğinize sağlık..
Ozlemaki dedi ki…
karnına biberiyeleri yatırdım mı, zencefilli zeytinyağında öyle bir rahiyalanır ki sorma gitsin!
=)
Blogger Bolat dedi ki…
Kürşat demek ki kendisi gibi av tekniği de sıradışı :)
Blogger Bolat dedi ki…
Rica ederim :) hayat ne garip değil mi, ne tuhaf canlılar var.
Blogger Bolat dedi ki…
Bazı meslekler ne yazık ki ölüyor ve onunla ilgili terminoloji de yok oluyor. Zamanında çok etkilenmiştim Sait Faik hikayesinden. Teşekkürler.
Blogger Bolat dedi ki…
Rica ederim ne demek, Sait Faik deyince Semaver'i de okumak gerek okunmadıysa :)
Blogger Bolat dedi ki…
Eti o kadar kötü değildir, sen o zaman dülger'e böyle diyorsan iskorpit ve fener'i ne yapacaksın :)) yanından geçmezsin:))
Blogger Bolat dedi ki…
Ne demek efem:)
Blogger Bolat dedi ki…
Her zaman bekleriz var heybemizde yazacak onca şey demek ki uzun süre buralardayız :))
Blogger Bolat dedi ki…
Martta Özlemaki'den bir dülger tarifi alalım o zaman Deniz :))
Blogger Bolat dedi ki…
Zencefil'i hiç denemedim balıkta ben :( şefim.
İki Kum Tanesi dedi ki…
Leziz bir yazıydı, bilgilendim, sevindim.Aklım da Özlemaki'nin yorumunda kaldı :))
Asortik Krep dedi ki…
Konuyla alakasız ama bu bloğu gördün mü..?

http://modaninkuslari.blogspot.com/
fashiondiyet dedi ki…
Tsk ederim..bende senin seni yilini kutluyorum.
Unknown dedi ki…
Bolat, hikaye muhtesem. Icimden yine Sait Faik okumak geldi. Ama dulgerle marangozun farkini anlayamadim dogrusu...
Sarppu dedi ki…
Hello and happy new year. My blog has moved to new address tyrniajatyrskyja.blogspot.com. You are welcome again.
Blogger Bolat dedi ki…
Teşekkürler :) Özlemaki sesimizi duyar herhalde :)
Blogger Bolat dedi ki…
Süper bir çalışma yapanların eline sağlık :)
Blogger Bolat dedi ki…
Teşekkürler :)
Blogger Bolat dedi ki…
Hande, ben anlatamadım sanırım :)))
Blogger Bolat dedi ki…
Thank you, I'll visit your new blog adress :)
Ozlemaki dedi ki…
öhöm, prina dumanıyla tütsülerim belki.
Yazınız bana hayatta gözümüzden kaçan ne kadar ufak ama bir o kadar da güzel ayrıntıların olduğunu hatırlattı. Elimde tuttuğum kalem, masammı aydınlatan lamba, asansörde karşılaşıp da aa yenimi taşındınız dediğim ama bana yok iki yıldır buradayız biz diyen komşum..Liste uzar gider.Yaşamda değer bulmak ne güzel. Yaşamın değerini paylaşmak ne güzel. Sağol A.O Bolat:-)
Blogger Bolat dedi ki…
Rica ederim, emin ol hepimiz bir çok küçük ayrıntılara sahibiz ve onları paylaşmalıyız:)
Elif Ayvaz dedi ki…
Ne zaman pazarda dülger görsem Sait Faik gelir aklıma, sonra da o efsane. Lisedeyken tam bir ay boyunca işlemiştik o metni. Konumuz söz sanatlarıydı çünkü. Gına gelmişti o zamandan. Yine hatırladım bak. :)
LILA MOONLIGHT dedi ki…
Bolat, ne detayli bilgiler sunmussun yine, bunca bilgiyi boyle bir dille anlatmak buyuk marifet. Ortaokul lise deki kompozisyonlarini merak ettim simdi, o zaman da hocadan iyi puanlar almissindir kesin.
Adsız dedi ki…
yazınız harikaydı uzun zamandır böyle bilgilendirici bir blog okumamıştım takipçinizim bundan sonra emeğinize sağlık

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hadımköy, İstanbul'un en tuhaf köyü

Vatoz Balığı Yaptım Evde İsyan Çıktı

Blog Yazarının Eşek İstavriti, Azman İstavritle İmtihanı