Mustafa Kemal İstanbul'dan nefret eder miydi?
İstanbul artık dünyanın
gözdesi hatta 2013’te patlama yapacak lüks seyahat trendlerinden biri olarak
görülüyor. Şimdi yeni trend, tarihi yolları yeniden yürümek. "Ne tarihi yolu
Bolat" diyenlere Ole’ tarafından çizilmiş header yani blog tema resmindeki
ikinci kareye işaret ederim. Roma Yolu, hani şu Via Egnatia dediğimiz yol İstanbul'a kadar uzanır bilirsiniz.
Neyse hemen konuya dalıyorum
Stern dergisinin yazarı Stefanie Rosenkranz ailesiyle beraber sekiz senedir
İstanbul’da yaşıyor ve GEO Dergisine İstanbul’u anlatıyor. Yazının başlığı “İstanbul:
Deniz kenarında bir dünya şehri...” Şimdi sinirlenmeden bir yabancı tarafından yazılmış ve bana göre son derece tutarlı bir yazıyı okuyacaksınız.
“Yıllar önce yönetmen Kutluğ
Ataman, " Bu şehir insanlar tarafından yönetilmez, insanları bu şehir
yönetir. Burası bir şantiyedir, bir canavardır fakat aynı zamanda muhteşem ve
büyüleyicidir. Batılı şehirlerde insanlar, yalnızca fiziksel rahatlıklarını
düşünür, korunaklı parklarında sessizce ölümü beklerler. İstanbul'da ise insan
burada ve şimdi var olur ve bu, onun kafasını ve duyularını
keskinleştirir." demişti.
O zamanlar İstanbul'da yaşamıyordum ve ne demek istediğini anlamamıştım. Bu şehirde yaşamaya başladıktan sonra bunu daha iyi kavradım.
İstanbul her zaman sizinledir. Siz yalnızca bu şehirde yaşamazsınız, bu şehir sizin içinizdedir. Burada ılımlılık diye bir şey yoktur, her şey daima güçlükler ve sizin gücünüzü aşan zorunlulukları getirir. Her gün İstanbul'un en az 13 milyon sakini koşuşturup durur ve aynı zamanda hem sinirleri harap olur hem de kayıtsız şartsız burayı sever.
Bazen şehir histerik bir çığa benzer. Durmayan bir gürültü vardır. Lokantalar, hatta kitapçılar bile diskotekler kadar gürültülüdür. Her yerde sonsuz bir kalabalık ve pis koku vardır.
Fakat bazen tamamen farklı anlarla yüz yüze gelirim. Örneğin geceleri İstanbul kalbini açar, Avrupa Yakası'nda ışıklı bir ufuk çizgisi belirir, Asya Yakasında ise bahçeler meşalelerle aydınlanır; camiler, saraylar, gizemli bir ışıkla parlar, büyük gemiler Marmara Denizi'nden Karadeniz'e gidip dönerler.
Byzantium, Constantinople, İstanbul, Batı ile Doğu'nun köprüsü, denizlerle çevrilmiş bir metropolis, bir zamanlar dünyanın en büyük parçasını yönetmiş 100'den fazla imparator ve sultana ev sahipliği yapmış bir yerdir. Bizans'ın başkenti, Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti, modern Türkiye'nin bütün ihtilaflarının başkenti. Fransız ütopyacı Charles Fourier, bu şehir hakkında "dünyanın başkenti" diye yazmıştır. Bin yılı aşkın bir zaman önce, Çinliler, İstanbul'a "şehirlerin şehri" derdi. Yaklaşık 600 yıl önce Ayasofya son Hristiyan ayinine tanık oldu. 29 Mayıs 1453'te şehir yalnızca 21 yaşında olan Sultan II. Mehmet tarafından fethedildi. Daha sonra Ayasofya camiye dönüştürüldü ve Bizans İmparatorluğu yıkıldı.
Türkler buradan İmparatorluklarını genişletti. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Mustafa Kemal sahneye çıktı. 1923'te Mustafa Kemal, İmparatorluğun kalıntılarından Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdu ve ulusuna, "Doğu uygarlığından kaçınmak ve giyinme alışkanlıklarımızda bile Batı'ya yönelmek zorundayız." dedi. Arap alfabesi Latin alfabesiyle değiştirildi, şeri mahkemeler kaldırıldı, poligami yasaklandı, kadınlara oy verme hakkı tanındı. Ayasofya, müzeye dönüştürüldü.
Mustafa Kemal İstanbul'dan nefret ederdi. Yeni başkenti İç Anadolu'daki Ankara'ya kurdu. Fakat İstanbul, bir kenara itilmeye razı olmadı. Şehir daima ülkenin kültürel, tarihî ve ekonomik kalbi olarak kaldı.
Binlerce Ermeni, Rum ve Yahudi, burayı terk ederken yerlerini milyonlarca Anadolulu ve Kürt aldı. İstanbul bütün yönlere yayıldı, 50 yıl içinde nüfusu katlayarak arttı, susuz bir ucubeye döndü, suları akmayan ve elektriği olmayan bir ucube.
Değişiklik rüzgârı, Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 1994'te Belediye Başkanı olmasıyla esmeye başladı. Fakir bir ailede büyüyen bu adam, radikal fikirlerle iş başına geldi, şehri dindarlığın kalesi yapmak istiyordu.
Fakat realite, Erdoğan'ın arzularını en azından belirli bir süre yatıştırdı. Erdoğan su tedarik sistemi ve metro hattı kurmaya ve Haliç'i temizlemeye razı oldu.
Modern İstanbul, zıtlıklar şehridir: Feci bir fakirlikle, inanılmaz bir zenginlik; Allah korkusu ile AB'nin laik bir üyesi olma hayali; kaos ile düzen; Batı'ya göz kırpan elitlerle, yüzünü Mekke'ye dönmüş göçmenler, hepsi bir aradadır.
Şimdi ülkenin dümenine geçen Recep Tayyip Erdoğan'ın daha büyük bir hayali var: Şimdi İstanbul'a, Boğaz'a üçüncü köprüyü, üçüncü havaalanını yapmayı ve iki yeni dev iskân alanı kurmayı ve -şaka yapmıyorum- yeni bir boğaz kazmayı planlıyor.
Şehrin en yüksek tepesine devasa bir cami ile Taksim'e de bir cami yapılması, Erdoğan'ın planları arasında.”(1)
Kaynak: Stefanie Rosenkranz, GEO Magazine, Son Devir (1)
Yorumlar
Metro hakkında yazdıklarını da iyi incelemediğini tahmin ediyordum ama bakınca Viki'ye anladım,(http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0stanbul_metrosu) 1987 yılında atılan metronun temeli,kendi projesi olmadığı gibi,son hatlardan biri olan Kadıköy-Kartal metrosu 2005-2012 senesinde bitirilmiş.Yani belediye başkanı değilken,başbakanken yapılan işleri belediye başkanlığına sayması çok doğru gelmedi bana.Konu istanbul ve tayyip çünkü.Bu izlenimleri son 15 dakikada edindiğime göre biraz incelesem ya da senin kadar İstanbul uzmanı olsam eminim yine yazdıklarını samimi bulmazdım.
Bu arada başkasının ülkesinde yeşil alanların yok edilmesini sağlayan bir üçüncü köprüye bu kadar alkış tutabilen bir yabancıyı da ilk defa burada gördüm :) Bizim İngilizlerimiz-Fethiye'de yaşayanlar-bazen bizden bile daha duyarlı çevre konusunda.(üzümlü'ye çimento fabrikası kurulmasını onlar önledi mesela)Trakya'ya yeni kanal açacak olmasını daha önce de yazmıştım,doğal gazın kullanımı ile ilgili izin vermek adına yaptığını söylüyorlar,zaman kimi haklı çıkaracak göreceğiz,buralarda olabilirsek..! Yazıyı yazan hanımefendiye saygılarımı iletiyorum, lütfen daha güzel ve hakikatli yazılar yazsın bizim için.Senden de yorumlarını bekliyorum Bolat Bey, yazıyı gönderip kenarda beklemek yok öyle :))
Senin cümleni de kınıyorum "tutarlı" ... Bende yazıyı çok tutarlı buldum zaten :))
Bir kavramı düşünceyi bulabildiğiniz tüm kanallardan sıradanlaştırırsanız, içini boşaltırsanız, o kavrama saldırıyı eleştiriyi ne kadar doğal hale getirirseniz uzun süreç içinde o kavram kafalardaki değerini kaybedecektir. Bence yıllar öncesinden beri yapılmak istenen şey bu işte.
Çok yaşa padişahım diye bitirmemiş yazıyı ona dua edelim.
Bir de... Atatürk'ün Ankara'yı başkent yapmasının sebebi İstanbul'dan nefret etmesi miymiş??? Bunu da ilk kez duydum.Çok mantıksız.
Sevgili Bolat, lafım Rosenkranz'a,sana değil:) Gerçi sen de yazıyı tutarlı bulmuşsun ama herkesin fikri farklıdır tabii:)
doğru.Ama karşılaştırma yapmak yanlış. Ankara'nın başkent olması okullarda olması bize bazı nedenleri anlatıldı. Ama iyi oldu bana Türkiye'yi birbirine bağladı ve farklı güçlü şehirler yaratılmasına sebep oldu. İstanbul zaten tarihi bir şehir ve önemi kaybolamaz.Bu yüzden Atatürk karşılaştırması yapması garip olmuş. Dahası üçüncü köprü, yeni boğaz ve yeni iskan alanı İstanbul için doğru mu? İstanbul'la bu kadar oynamak doğru mu
? Yazıda bundan bahsedilmemis.
Mina Urgan, anılarında çok güzel anlatır. (Tam kelimeleriyle olamasada)Der ki; Atatürk'le İstanbul'un herhangi bir yerinde herhangi zamanda karşılaşabilirdiniz. Onu insanların arasında görmek çok olağandı. Bir gün dondurma sırasında beklerken arkalarında birden beliriveren Atatürk çocuklara selam verip sırasını beklemiş, sık sık Dolmabahçe'den kaçıp semt kahvelerinde halkla muhabbet ederken, halayda vb yakalandığı anlatılır...
Atatürk yalnız İstanbul'a değil, vatanına, milletine, insanlara, hayata aşık bir adamdı. Gerisi boş laf.
Bir yazı için yaygara koparmaya gerek yok. Kaldı ki yazının orjinalini okumayı tercih ederim.
Atatürk`ün bir yabancı gözüyle bizim gibi algılanması imkansız. Başka bir örnek ama gene de yazayım: çocukların okulunda yabancı öğrenciler de var. Zaman zaman görüşüyorum aileleri ile. Hiç anlam veremedikleri pazartesi ve cuma günleri İstiklal Marşı töreni yapılması. Tuhaf geliyor onlara, başka ülkelerde pek rastlanmayan bir durum.
Bunun gibi pek çok örnek var, bazı şeyleri tarih kitaplarından da okusalar gene de bir Türk gibi hissi duygulara sahip olmaları çok zor.
Yorum çok basit kaçmış. Şehirle alakalı hayaller ise hepimizi korkutabiliyor. Korkutması hayalleri gerçekleştirme potansiyelini de taşımasından ileri geliyor. Yiğidi öldürürüm ama hakkını da veririm. Adam çalışkan. İnadım inat deyip yapmak istediğini yapar. Amma; keşke o hayalleri yola getirecek bir medeniyet kalsaymış elimizde. Maalesef. Hayaller artık sadece zararlı.
Yorum Gönder