Kahve Bahane

Lübnanlı Jacobs ilk Cafesini Londrada açtığında her yer doldu taştı. Londralı kadınlar bu kahve tutkusuna yenilen uzun bacaklı beyleri için feryadı bastılar “kocalarımız kahve ile hadım ediliyor, kahve centilmenlerimizi bozuyor” deselerde iş işten geçmişti. Neyse ki 18. yüzyılda Hindistan’ı sömürgeleştiren İngiliz asilzadeleri çay tiryakisi oldular, kahve alışkanlığından çaya bile süt kattılar. İstanbullular kahveyi pek sevdiler. Sabahları kahve içmek istanbul’da adet haline gelmişti. Kahve de aç karnına içilmeyeceğine göre kahvenin altına bir şeyler yenilmesi gerekiyordu işte buna da “Kahvaltı” dediler. Güzel bir etimolojik çıkarım oldu.

Şimdi bu kadar kahve muhabbetinden sonra Kuru Kahveci Mehmet Efendi’nin dükkânında Türk Kahvesi sırasına girilmez mi? O egzotik kokuya hayranım ben. Bu  anglo-saksonlar kahveyi sert bulunca sütle filan karıştırdılar şimdi adlarını zor telaffuz edeceğiniz, hani elinize sözlük alsanız yaraşacak türler icat ettiler. Örneğin Cafe Latte, Con Panna, ne bileyim Frappe ve Mocha gibi şeyler. Bak, yazın bu Mocha tercihimdir okuyucu. Akşam kahve içersem ille de Türk Kahvesi.

Bir de Kopi Luwak vardır biliyorsunuz. Endonezya Sumatra adasında yaşayan bir Minsk kedisi  olan Paradoxunus’un  dışkısındaki kahve çekirdeklerinden elde edilen bir kahvedir. Çok pahalıdır cebinizi yakar kilosu 1150 avrodur.  Kedi dışkısı, kahve, kilosu bin yüz avro, bu ne yaman paradox arkadaş!

Resim benim en sevdiğim yapıtlardan biri "Chicago Coffe Bean" metal kahve çekirdeği,çok estetik.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hadımköy, İstanbul'un en tuhaf köyü

Vatoz Balığı Yaptım Evde İsyan Çıktı

Blog Yazarının Eşek İstavriti, Azman İstavritle İmtihanı