Canım İstanbul


Ben İstanbul'u kocaman bir çelik çekirdeğe benzetiyorum. İçinde çarklar var sürekli hareketli ve uğultulu.  Geçenlerde Yıldız Teknik Üniversitesi Şehir ve İnsan Kulübü İstanbul’un “ses siluetini” oluşturmak amacıyla bir çalışma yaptı ve sonuçlarını kamuoyuyla paylaştı.

Yapılan incelemede, ses seviyesinin en yüksek olduğu Maslak'ı Kadıköy-Moda, İstiklal Caddesi, Eminönü-Karaköy, Üsküdar, Beyazıt-Laleli bölgeleri izledi. En düşük ses yoğunluğunun uzun süre oturduğum Sarıyer'de olması beni şaşırtmadı.

Susmuyor arkadaş şu koca şehir. Bu ruh hali insana da yansıyor. Hepimiz tabakhaneye yetişme pozisyonunda çalışıyoruz. Pilimiz bitene kadar! Bu kadar laf edip kızsak da şu şiiri okuyucunca bu şehri sevmemek elde mi!

Canım İstanbul
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım...  İstanbul,  İstanbul...

Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından,
Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...
Gecesi sünbül kokan,  Türkçesi bülbül kokan,  İstanbul,  İstanbul...

Büyük şair Necip Fazıl’ın bu güzel şiirindeki Estambul Türkçe ’si artık var mıdır? Emin değilim. Sümbüller, erguvanlar mevsimi geliyor ne güzel. Sümbülün de İstanbul gibi insanı sarhoş eden bir kokusu vardır.

Fotoğraf Kaynak: turkishairline.com

Yorumlar

Hayal Kahvem dedi ki…
Vay canına sayın seyirciler!
Ne hoş bi İstanbul nağmesi olmuş Bolat.
Şimdi bizim köyden kanatlanıp, İstanbul'a uçasım geldi:)

Hımmm... Du bakalım...
İstanbul Film Festivali zamanı yaklaşıyor.
Biletlerimi aldım.
Of, kulağımı kapatırım fena seslere ben Bolat. İstanbul'da sadece sümbülleri, erguvanları görür gözüm. Mest olurum.
Eh artık, sarhoş olarak sinemaya giderim:)

Necip Fazıl'ın bu şiiri de ne güzelmiş!
Klio'nun Şarkısı dedi ki…
Türkçesi bülbül kokmuyor artık:(
sdsss dedi ki…
Bu koca şehir nolur hiiççççç susmasın...
Başak dedi ki…
Çok güzel bir şehir ama gez dolaş kaç. Ben şahsen o karmaşada yaşayamam :)
tülin dedi ki…
En güzel şiirler hep O'nun üzerine zaten.
Unknown dedi ki…
İstanbul gibi diyar yok..İlle de İSTANBUL..
Unknown dedi ki…
Ben benzetmeye bayildim :-)
Lulu's life dedi ki…
ben bu sehre asigim ama bahar ayinda daha da baska ! O tum bahsettigin ciceklerin ve dahasinin hayat bulusunu izlemeye de bayiliyorum !
VuslaT dedi ki…
Dünyada eşi benzeri olmayan bu güzel şehri bitirmesek betonla, dumanla, çirkefle keşke..İstanbul her şeyin iyisini hak ediyor.. Orada yaşamak isterdim:( Ve sünbül kokularını ciğerlerime çekmek..
RABİA SERTELİ dedi ki…
İstanbul artık benim İstanbul'um değil. İstanbul, gençlerin şehri. Zaten, bu sayede İstanbul'da yaşlanmıyor. Bahsettiğiniz gibi yüksek sesli bir şehirde ancak gençler yaşayabilir. Ne var ki; memleketi terketmek çok zor. Bütün güzel köşelerini biliyorum ama gidiş-dönüş yolundaki hengâmeyi düşününce vazgeçiyorum. Belki, Nisan Mayıs aylarında bir kaç güzel köşesini ziyaret etmek kısmet olur.
Canım İstanbul başlığını çok sevdim, şiir de çok güzel, teşekkürler :)
Banu Bingör dedi ki…
Sosyolojik olarak bir yerin şehir olarak tanımlanabilmesi için yirmi dört saat yaşıyor olması gerekir. (Buna da mesleki deformasyon deniyor galiba!) Bu yaşayan haliyle binlerce yıldır "şehir" işte İstanbul ve ben en çok onun şehir oluşunu seviyorum. O şehir ki isteyene gül, lale bahçeleri sunuyor... Kendi vahalarımızı yaratacak zekadaysak, mis gibi yaşanılıyor bu şehirde. Sanırım benim de sık sık "Foça'ya mı yerleşsek?" diye yankılanan iç dırdırımın bir sonucuna vardım: Şehirde bir Ege evi yaratabilmek. Bir de loto falan tutarsa, bir orada bir burada yaşamak :))) Ama ille de burada! Çünkü nereye gidersem gideyim, burdan gayrı "vatan" yok bana (bize).
Banu Bingör dedi ki…
Bir de...
Ben bu blogu baştan sona okumak istiyorum; ama...
Dijital değil!
Bir kitap olsa keşke, tüm resim ve fotoğraflarıyla. Sayfaları elimle çevire çevire okusam!
Mesela!
(İsteyen çoktur, eminim.)
Blogger Bolat dedi ki…
Hakikaten çok güzel şiir, bir kere canım İstanbul diye başlaması bile insanı çekiyor.
Blogger Bolat dedi ki…
Evet, insanlar İstanbul Türkçesi konuşmamak konusunda direniyorlar, herkes bölgesini yöresini yaşamaya çalışıyor Sezer.
Blogger Bolat dedi ki…
Evet, susmasın ama bizi de yormasın Petek :)
Blogger Bolat dedi ki…
Benim kaçma gibi bir düşüncem yok sadece daha kolay bir hayat istiyorum bizi yormadan örselemeden :)
Blogger Bolat dedi ki…
Değil mi ama,mesela Edip Cansever, Turgut Uyar :)
Blogger Bolat dedi ki…
İllede İstanbul :)
Blogger Bolat dedi ki…
Teşekkür ederim canım arkadaşım :) sen nerelerdesin yahu :)
Blogger Bolat dedi ki…
Lulu, izlememek lazım bu çiçekleri yetiştirerek İstanbulun güzelliğini güzellik katmak lazım :))
Blogger Bolat dedi ki…
Vuslat, damarıma bastın, beton ki ne beton!!! Yazık.
Blogger Bolat dedi ki…
Ne demek efem şehir sizin de şehriniz. Niyet ederseniz kısmet de olur diye düşünüyorum ve İstanbul'da güzel günler geçirmenizi temenni ediyorum :) saygılar.
Blogger Bolat dedi ki…
Böyle mesleki deformasyonlu yorumları hep bekleriz Banu :)) Çok haklısın ben kendi balkonumda bir vaha yarattım, laleler sümbüler :))
Blogger Bolat dedi ki…
Bu güzel iltifat için teşekkür ederim. Utandım çok. Bu blogdan kitap çıkar mı dersiniz :)
Blogger Bolat dedi ki…
Hi Magda, thank you :)
Banu Bingör dedi ki…
Derlenir, toplanırsa, dil bütünlüğü için iyice gözden geçirilirse ve sistematize edilirseeee, mis gibi olur :)
Okurken, Aydın Boysan geliyor hep aklıma!
Banu Bingör dedi ki…
Şahane!
Ben ancak bir menekşeyle başedebiliyorum şimdilik! :))
çok güzel yazmışsınız, bilhassa şiirin eşliğinde İstanbul hasretini bağrımda hissedebildim...
Blogger Bolat dedi ki…
Teşekkür ederim, İstanbu sana bir bilet kadar yakın :)
Blogger Bolat dedi ki…
Beni için çok büyük bir şereftir :) bak yine al al oldu yanaklar :))
yağmurdan dedi ki…
2004 yılında İstanbul'a geldiğimde ilk sevdiğim yerdi Sarıyer..Hep de en çok sevdiğim yer olarak kaldı; İstanbul'da..Akraba ziyaretine falan Beylikdüzü, Bağcılar veya boğazdan uzak bir yere gittiğimde o kadar bunalırdım ki, dönüşte otobüs Maslak'tan aşağıya inerken yüzüme denizden gelen rüzgar vururdu ve rahatlardım..Demek ses seviyesi de düşükmüş, bak sen şu Sarıyer'e..Birkaç zamana erguvanlar da açar, off gurbet olmasaydı boğaz ne gezilirdi bee :))
LILA MOONLIGHT dedi ki…
Ben Istanbul'un seslerini ozluyorum cok ama orada 2/3 hafta kaldigimda da yoruyor beni korna ve bilimum araba sesleri ozellikle.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hadımköy, İstanbul'un en tuhaf köyü

Vatoz Balığı Yaptım Evde İsyan Çıktı

Blog Yazarının Eşek İstavriti, Azman İstavritle İmtihanı