Estambul,11 Settembre 1683

Merzifonlu Karamustafa Paşa Camii istanbul Raimondo Tommaso D'aranco

11 Eylül 1683

Bu postun konusunu “11 Eylül 1683” adlı film belirledi. Şimdi bir çok insan bundan rahatsız olmuş ama ben olmadım. Sonuçta biraz gerzekçe de olsa film filmdir. Adı üstünde film daha ötesi yok. Ben böyle sembolik tarihleri sevmiyorum. Sırf “Fetih 1453” filmini de bu yüzden izlemedim. Bu tip hatırlatmaları irrite edici bulurum. Her zaman ötekinin düşünülmesinden yanayım. 11 Eylül 1683 benim iplemediğim bir filmdir. Yapana da niye yaptın demem. "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz". Gomorra adlı filmi çeken Matteo Garrone de İtalyan "11 Settembre 1683" adlı filmi yapan da İtalyan hatta Raimondo Tommaso D'Aronco da İtalyan.

Marıncalı Mustafa, Merzifonlu Karamustafa Paşa

Gelelim hikayeye: Marıncalı Mustafa Babası sipahi Oruç Bey’i savaşta yitirdiğinde henüz dört yaşında bir yetimdi. Sağ olsun Köprülü Mehmet Paşam himayesine alarak oğlu Fazıl Ahmet ile iyi bir eğitim almasını sağladı. Sonrasını biliyorsunuz Diyarbakır Valiliği, Donanma Komutanlığı ve Sadrazamlık yani bugünün başbakanlığı.

Olayı biliyorsunuz Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra ikinci defa Viyana kuşatılır ve sonucu telafi edilebilecek bir mağlubiyet varken. Kişisel çıkarlarını devlet çıkarlarından önde gören bir çok kepazenin oyunu ile paşa Belgrat’ta idam edilir. İdam edildiğinde ah vah etmez sakalını eliyle kaldırıp boynunu kütüğe koyacak kadar merttir, yiğittir. O kesik baş Edirne'de beng-i ibret taşında (ibret taşı) sergilenir. Bir çok paşa  ve devlet adamı elinde mendil halay çeker paşa başarısız oldu diye! 

Kesik baş Edirne’de sergilenir daha sonra şimdiki mezarına defnedilir. Gel gör ki Belgrat’taki kemikleri kayıptır ve yıllar sonra Murat Bardakçı Karamustafa Paşa’nın kemiklerinin Avusturya’nın Linz kentinde bir kilisede olduğunu açıklar.

Kayıp Mescit, Karaköy Mescidi

Kara Mustafa’nın kara talihi bununla da bitmez en güzel eserlerinden biri olan Karaköy Mescidi de Adnan Menderes döneminde yol genişletmesi amacıyla yıkılır. Güya, Karamustafa Paşa Mescidi Kınalıada’ya aynen yapılacaktır. Ne yol genişler ne de bir mescit yapılır. Caminin her şeyi kuş olup uçar. Kafasında yeterince tahta olmayan bir çok devlet yetkilisi de olayı sümen altı eder. İki tahta dışında bugüne  bir şey kalmaz.

Şimdi Merzifonlu Karamustafa Paşa Mescidi’nin yerinde ucuz bir gecekondu var. Mescit İkinci Abdülhamit döneminde saray mimarı olan İtalyan D’Aronco tarafından tekrar Art Nouve tarzında yeniden inşa edilir. D’Aronco vakfı italya’dan gelir bu mescidi yapalım der ama nafile! Hala Karaköy Mescidi Restitüsyon, Restorasyon ve rekonstrüksiyon Projesi olarak duruyor bu kadar mı zor arkadaş! Yazıklar olsun! Cami’nin yeniden yapılması için Merzifon halkının İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) önünde eylem mi yapması gerekir! Gerekirse onu da yaparız!

Yok mu bu Merzifon’un Vakfı ya da Karamustafa Paşa ailesinden bir mensup! Lütfen paşanın mirasına sahip çıkalım. Dün ucuz hesaplar yüzünden boynu vurulan bu büyük devlet adamının vakıf malları bu şekilde talan olmasın! 

Yazıktır, ayıptır. Hele büyük bir devlet olma iddiası olan bir memlekette böyle şeyler çok daha ayıp karşılanması gerekir.

Semavi Eyice İstanbul Notları

Semavi Eyice Hocam ile yaptığımız bir röportajda hocam bu mescidin yıkılmasında "Adnan Menderes’in haberi yoktur" dedi. Hocanın lafına itimadımız sonsuz. "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz" deyimi aslında Ziya Paşa'nın bir beyitidir ve darb-ı mesel olmuştur. Hay bu etimoloji merakı! Ayine Farsça ayna demektir.

Fotoğraf Kaynak: Nicholas V.Artamonoff


Yorumlar

annemahsustan dedi ki…
Ben de Adnan Menderes'in haberi yok diye okumuştum ama o yol genişletme sırasında çokca yerden olmuşuz.
Merzifon'lu olarak ne yapcaz peki? Nereye yazcaz, nereye gitcez?
EVREN KONAKÇI dedi ki…
Postu okurken aynı zamanda Aykut Kocaman'ın basın toplantısını diliyordum. Yanılmıyorsam bir Çek gazeteci bir sordu. Başını kaçırdım ama sonu şöyleydi galiba: "Takım kendi kendini imha eder mi" yani kendi kendine zarar verip yenilebilir mi? diye. Hafif gülüşmeler oldu ve Aykut Hoca "kendi kendi yok eden bizim gibi millet azdır dedi". Bende katılıyorum. Bize kendimiz kadar zarar veren başka kimse yok.Daha önce postlara yaptığım yorumlarda da yazdım "Tarihimize Sahip Çıkmamak" anlamı kendi kendimizi imha etmektir.
Esin Bozdemir dedi ki…
Ne geçmişimize ne de yarınımıza sahip çıkıyoruz..Gelene ağam gidene paşam derken kimi atı alıp Üsküdar'ı geçiyor, kimi de ayaklarımızın altında ki toprağı kıyısından köşesinden çekeliyor!..herkes günü kurtarmakla meşgul!.çok tuhaf zamanlardan geçiyoruz!sonumuz hayrola!
Adsız dedi ki…
hiç bitmeyen bir iç savaşımız var ne acı.. yeri gelmiş küllerimizden doğmuşuz. lakin geçmişimize küsüz. kim bilir ne kadar yanar, daha ne kadar kül oluruz..

(harika bir blogunuz var. yeni bir post yazacaksınızda okuyacagız diye heyecanla bekliyoruz her seferinde)
Blogger Bolat dedi ki…
Karamustafa Paşamızın mirasına sahip çıkacağız. Amasya milletvekillerine filan yazacağız.
Blogger Bolat dedi ki…
Aykut Hocanın haklı olmadığını söylemek isterdim ama söyleyemiyorum her nedense. Belki bundan sonra sahip çıkarız.
Blogger Bolat dedi ki…
Hayır diyelim hayır olsun :)
Blogger Bolat dedi ki…
Teşekkür ederim güzel yorumunuz için :)
sevda s. dedi ki…
Fetih 1453 diye film çekiyoruz ama surların veya İstanbul'un hazinelerinin durumu ortada.... Nasıl bir tarih sevmektir nasıl bir geçmişe bağlılıktır ben hala anlamıyorum. Osmanlıyı, geçmişini tarihini seviyorsan kalanlara sahip çıkacaksın. Ben de senin gibi bu tip hatırlatmaları irrite edici buluyorum.
Caner Cangül dedi ki…
Aslında zamanın aşındırması ile tamamen yok olmuş eserlerin eğer ki bir vakfı yoksa yeniden yapılmasına pek de sıcak bakmıyorum. Sonuçta zaman almış götürmüştür. Hangi eskiyi, ne kadar eskiyi canlandırmak gerekir sorusu kafamı kurcalar. Zamanla yok olur, yerine yenisi gelir. Bu şekilde ihya edilen pek çok eser gördüm ki pek bir sırıtıyor yerinde. Lakin; Karaköy Mescidi simgedir. Aslında zaman alıp götürmemiştir senin de yazdığın gibi. Günümüze onca fotoğrafı gelmiş, eski fotoğraflara bakan gözlerimizle belleğimize kazınmıştır. Yakışır şekilde yerine konmasına itiraz edemiyorum.
Unknown dedi ki…
Hay klavyene saglik!
Müge dedi ki…
Biz Türkler Konstantinopolis'in fethini övünç duyulacak bir olay sayıyoruz, Hz. Muhammed'in Konstantinopolis'in fethini hedef göstermesinden (ki bunun ilahi hiçbir yönü yoktur, tamamen siyasi ve askeri bir hedeftir) hareketle İslam adına kutsal bir zafer addediyoruz, fakat dışarıdan bakıldığında yaptığımız aslında 1000 yıllık başka bir devleti (Bizans) aşama aşama işgal edip en sonunda başkentini de fethederek topraklarına yerleşmekten başka bir şey değildir. Bu nedenle, "Fetih 1453" sadece Türk/Müslüman izleyicilerin ilgi gösterdiği bir yapım olmuştur. "11 Eylül 1683" ise işgalci kuvvetlere (=Osmanlılar, biz) karşı işgal edilmek istenenlerin (=Viyanalılar ve onları destekleyen Avrupalılar) mücadelesini ve başarısını anlatan bir film olduğu için (gazeteler konusunu böyle yazıyor) Avrupa'da izleyici bulacak bir yapımdır. Ben hep şunu düşünürüm: İngiltere, Fransa, İspanya gibi güçler de dünyanın dört bir yanında başka ülkeleri işgal edip topraklarını kendilerine mal etmişlerdir. Fakat, fethettikleri bu topraklar asla "anayurt"ları olmamıştır ve neticede bu topraklardan çekilmek zorunda kaldıklarında geride "burası atadan öteden bizimdir" dedikleri bir "anayurt"ları vardır, kendi dil-kültür-devlet-medeniyetlerini de zaten esasen bu anayurtlarında kurup geliştirmişlerdir. Biz Türkler'in hikayemizdeki ilginçlik ise bir anayurdumuzun olmaması. Orta Asya'dan gelmişiz diyoruz ama orada hala mevcut bir anayurdumuz yok; Özbekler, Türkmenler, Kazaklar, Kırgızlar ve hatta Azeriler bizi kendilerine yakın bulsalar da neticede yaşadıkları topraklar onların yurdu, bizim değil. Bu nedenle, binlerce yıl başka milletlere, başka dillere, başka dinlere, başka medeniyetlere ev sahipliği yapmış olan ve bizim de ancak 1000 yıl önce aşama aşama işgal ederek yerleştiğimiz Anadolu'yu ve son 560 yıldır da İstanbul'u ister istemez anayurt sayıyoruz, çünkü gidecek başka bir yerimiz yok. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa mescidine gelince, maalesef İstanbul'da yitip giden yüzlerce nadide tarihi eserden biri. Plansız/bilinçsiz modernleşme/şehirleşme/betonlaşma hamlesi ile İstanbul'da gerçekleştirdiğimiz kıyıma baktığımda, acaba Viyana'yı fethetmiş olsak bugün Viyana ne halde olurdu diye düşünmeden edemiyorum. Viyana'yı görmedim fakat gidenlerden duyduğum titizlikle korunmuş tarihi dokusu ile hayranlık duyulacak bir şehir olduğu yönünde.
Mutlu Eller dedi ki…
Kendi topraklarımızda sana örnek gösterecek tek doğru yok bu konuda.
Fetih 1453 gibi filmlerle Müslümanları mest ederiz ancak. Film ilgimi hiç çekmedi, hala çekmiyor. Tribüne oynayan filmler bunlar!

Blogger Bolat dedi ki…
Tarihe sahip çıkmak da bir görgü işi :)
Blogger Bolat dedi ki…
Haklısın Caner, her eskinin yenisi yapılmasın ama Karaköy Mescidi gibi farklı ve simge bir yapının tüm planları ortada iken yapılması da lazım. D'Aronco Vakfında bina ile ilgili tüm mimari detaylar var.
Blogger Bolat dedi ki…
Müge bizim için Anadolu bir anayurttur. Çok haklı ve yerinde bir vurgu ile konuya değinmişsin. Viyana alınsa idi benim için farkeden bir şey olur muydu? Hiç düşünmedim. Osmanlı hatta Selçuklu da şahane mimari eserleri görüyoruz. İstanbulu gecekondulaştıran zihniyetten ne beklenir ki! Yalnız Cumhuriyetin ilk yıllarında çok güzel mimari eserler var. Sonra birden ne olduysa zevksizlik ayyuka çıkmış.
Blogger Bolat dedi ki…
Semi, kin ve haset üzerinden yapılan her şey boş olmaya mahkum. Bu tip işler boş olmaya mahkum.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hadımköy, İstanbul'un en tuhaf köyü

Vatoz Balığı Yaptım Evde İsyan Çıktı

Blog Yazarının Eşek İstavriti, Azman İstavritle İmtihanı