Eskiden Buralar Hep Dutluktu İstanbul
Dut ağacının ve dut kelimesinin ilginç hikayesi
Dut Ağacı Boyunca Dut Yemedim Doyunca.... |
İstanbul için söylenen en önemli cümlelerden biri şudur
herhalde: “Eskiden buralar hep dutluktu.” Maalesef Blogger Bolat insanı olarak
biz İstanbul’un dutluk olduğu yılları göremedik. Ama gönül bugün de “Buralar
hep dutluk” diyebilmeyi arzu ederdi, cümlenin sonuna dili geçmiş zamanı
koymadan. İstanbul’un en önemli dutlukları Şişli, Nişantaşı semtinde yer
alıyordu. Topağacı semti kocaman bir dut ormanıydı. Büyük anane anlatırdı.
İstanbul’un o koca boşlukları, kocaman tarım arazileri
cinnet geçiren bir mirasyedilik tavrı ile hebe-lüp talan edildi. Artık "dut"
görmek için Anadoluya gitmeniz gerekiyor. Bu da bir seromonidir gidin memlekete
dut silkeleyin aman sakın ha ağaçtan düşmeyin kulaklarım çınlamasın. Yaz denince akla
gelen en önemli meyvelerden biri duttur diyoruz çünkü "dut" aşkın meyvesidir. Aşk gibi dadlıdır. Anadolu’da TOKİ’nin gazabından ve açgözlü inşaatçıların
kem gözlerinden korunabilmiş çok yer var burada bahçelerde halen çok sayıda dut ağacı vardır.
Nette saatlerce sanal aylaklık yapıp avere avere
gezinmektense, gerçek coğrafyalarda büyüklerinizin yaşayıp toprak olduğu, ıssız
coğrafyaların tadını çıkarın derim ben! Böylelikle, coğrafyanın, mevsimlerin nasıl değiştiğini
göreceksiniz içinizi huzur kaplayacak. İstanbul'u düşünün o hep aynı, ağaçları hep yeşil, İstanbul'un yazı ile kışı arasındaki fark emin olun %20’yi
geçmez! Anadoluya gidin mevsimlerin nasıl gelip geçtiğini görün.
Zamanda yolculuğa çıkaran meyve dut
"Dut" sizi zamanda yolculuğa çıkaran bir meyvedir.
Herkesin dutla ilgili geçmişte mutlaka bir anısı vardır. "Dut" bir zaman
makinasıdır. Gidin memlekete dedelerden, ninelerden miras o bahçeli evlerde dut
ağacının altına bir beyaz çarşaf serip dut silkeleyin. Kısaca serçelerin
kahvaltısına ortak olun derim ben. Doğa ananın ne kadar cömert davrandığını
göreceksiniz. Şu koca İstanbul’da toprağa hasret kaldık. Saksıdaki
topraklarımız bile şehrin çöpü onları topraktan saymıyoruz herhalde!
Armudun sapı, üzümün çöpü vardır lakin dutun hiçbir şeyi
yoktur. Güm güm mideyi indirirsiniz çünkü dut parazit barındırmayan,
böceklenmeyen tek meyvedir. Evet, dut yiyin “Dut Yemiş Bülbüle” dönün! "Yok dut
çok enerji verdi Blogger Bolat susmak bize haram" diyorsanız. Bir türkü tutturun cümle
aleme karşın. Bunu İstanbul’da yaparsanız kafayı sıyırmış insan muamelesi
göreceğiniz için pek tavsiye etmiyoruz.
Dut kelimesinin Çinle, Maçinle, Hindistanla, İranla ve Avrupayla çeçmişi
Peki gelelim şimdi zurnanın "zırt" dediği yere! "Anlat hele Bolat", “dut”
kelimesinin kökeni, etimolojisi nedir? Dut meyvesi Çin’den dünyaya yayılmıştır.
İpek böceğini, ipekçiliği, İpekyolu’nu düşünün! Efenim, dut kelimesi dilimize Farsça
“düt” kelimesinden geçmiştir. Dünya’da bir çok millet Hint lisanından Farsçaya
oradan da dünyaya dillerine yayılmış bu meyveye “dut”, “tut” “tüt” gibi kelimelerle
adlandırırken Latincesi de entrasan bir hikayeyi bırandırmaktadır. "dut"
kelimesinin latincesi “Morus Alba”dır hatta bir çeşit beyaz dut “morus alba
constantinopolitana” adıyla literatürde yer almaktadır.
“morus alba constantinopolitana” yani güzel İstanbulumuzun çok özel bir dut türü vardır dostlar. Karadut, akdut, kırmızı dut gibi çeşitleri yanında "ahududu" da "dut" kelimesinden türemiş bir yaban meyvesidir ama dut ağacı ile alakası yuktur. Şeklen benzer olduğu için insanlar ona dut ismine yakın bir isim vermiştir.
“morus alba constantinopolitana” yani güzel İstanbulumuzun çok özel bir dut türü vardır dostlar. Karadut, akdut, kırmızı dut gibi çeşitleri yanında "ahududu" da "dut" kelimesinden türemiş bir yaban meyvesidir ama dut ağacı ile alakası yuktur. Şeklen benzer olduğu için insanlar ona dut ismine yakın bir isim vermiştir.
Dut kelimesine latin kökenliler neden aşağılama anlamında morus alba der?
Çünkü buradaki "morus" kelimesi "siyahi" daha amiyane tabirle "zenci" kelimesi kastedilmiştir morus alba ile. "Morus", "maurus" yani "Moritanyalı" demektir,
siyahiliği idafe eder ayıptır söylemesi bugün tıp diline giren "Moron"
kelimesinin kökeni de bu ırk ayırımına siyahiliğe dayanır ve moron kelimesi
argo da "aptal", "saf" anlamında kullanılır. Fransızcaki “dut”, "mure" kelimesiyle ifade "morus"
ve "moron"la aynı köktendir. İngilizcede “mulberry” morus-berry kelimelerinin
bileşiminden meydana gelir. Morus'un siyahi, diyah olduğunu biliyoruz peki "beryy" nedir? Mul-berry'deki "berry" balık yumartası, istakoz yumurtasına benzediği için böyle bir ad verilmiştir. Dut meyvesini gözünüzün önüne getirin,
dutu küçük yumurtacıklar kümesine benzetmiş bu Avrupa milletleri, Almancası
nedir? Maulbeere, anlatmaya gerek yok aynı şöyleyiş, aynı anlam!
Tisbe Kız ile Piremus oğlanın dutlu datsız hikayesi vardır bilmeyen anlatalım!
"Yazdın yazdın destan gibi oldu Blogger Bolat Allah cezanı verecek!" Diyenlere ayar vererek bir naif dut hikayesi ile devam edelim!
Güzel kız Tisbe ile yakışıklı oğlan Piremus komşu iki aşıktır. Gençler birbirlerini sevse de aileler bu izdivaca istemezük türünden bir yaklaşım içindedirler. Gençler tenhada bir ormanlık alanca gizlice görüşmekte, öpüşüp koklaşmaktadırlar. Yine bir görüşme günü ormandaki ağacın altında buluşacaklardır. Tisbe kızımız hoplaya zıplaya ağacın altına varır, amanın bir de ne görsün! Piremus yerine karşısında kocaman bir aslan ve ağzı kanlar içinde yalanmaktdır. Acaba Piremus’u mu yemiştir bu murdar hayvan!Tisbe koşarak yakındaki bir mağaraya saklanır bu esnada boynundaki eşarbı düşürmüştür hasbam! Buluşmaya gelen Piremus, Tisbesi yerine devasa ağzı ile kanlı aslanı görünce şok olur! Eşarp yerlerde olduğuna göre aslan Tisbeyi yemiş midir aga? Kafasında deli sorular! Ve çıkarır belindeki hançeri kalbine saplar çünkü Tisbesiz hayat mı olur! Piremus’un çığlığına mağaradan çıkan Tisbe onun cansız bedenini görünce aynı hançerle o da intihar eder! Ve "tengri" bu aşkın nişanesi olarak kan renkli karadutu yaratır!
Güzel kız Tisbe ile yakışıklı oğlan Piremus komşu iki aşıktır. Gençler birbirlerini sevse de aileler bu izdivaca istemezük türünden bir yaklaşım içindedirler. Gençler tenhada bir ormanlık alanca gizlice görüşmekte, öpüşüp koklaşmaktadırlar. Yine bir görüşme günü ormandaki ağacın altında buluşacaklardır. Tisbe kızımız hoplaya zıplaya ağacın altına varır, amanın bir de ne görsün! Piremus yerine karşısında kocaman bir aslan ve ağzı kanlar içinde yalanmaktdır. Acaba Piremus’u mu yemiştir bu murdar hayvan!Tisbe koşarak yakındaki bir mağaraya saklanır bu esnada boynundaki eşarbı düşürmüştür hasbam! Buluşmaya gelen Piremus, Tisbesi yerine devasa ağzı ile kanlı aslanı görünce şok olur! Eşarp yerlerde olduğuna göre aslan Tisbeyi yemiş midir aga? Kafasında deli sorular! Ve çıkarır belindeki hançeri kalbine saplar çünkü Tisbesiz hayat mı olur! Piremus’un çığlığına mağaradan çıkan Tisbe onun cansız bedenini görünce aynı hançerle o da intihar eder! Ve "tengri" bu aşkın nişanesi olarak kan renkli karadutu yaratır!
Ve karadut yediğinizde elinize bulaşan ve su ile çıkmayan lekeyi dut yaprağı ile silerseniz kolayca çıkar derler! Ben masalın yalancısıyım denemedim ama imkanı olan denesin, denemiş, test etmiş kullar lütfen yorum bıraksın!
Çok pessimist bir
masal ama madem dut anlatıyoruz kendimizi "dut"mayalım anlatalım dedim dostlar!
Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun aklını başından alan Mari Gerekmezyen aşkı
Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun evlerden ırak acı bir acı aşk hikayesiyle "dut" blog yazısına son veriyoruz! Sabrınızı zorladım uzun yazarak biliyorum ama kendimi dut'amadım yazdım!
Bedri Rahmi'den bir şiir okumasını ister dostları. Büyük sanat insanı Büyük Kulüp'te ayağa kalkar. Yanında eşi Eren Eyüboğlu vardır. Ona bakarak şu şiiri okur! Gözlerinden yaşlar gelmektedir! O şiiri Eren Hanım'a okusa da Eren Hanım ve dostları biliyordu ki o şiiri Bedri Rahmi eski asistanı Mari Gerekmezyan için yazmıştı. Eren Hanımın içi burkulur ama eşine bir şey söylemez!
Çok ilginç buldum okuyayım hikayeyi detaylıca diyenler için şurada yazmıştım
Bedri Rahmi'den bir şiir okumasını ister dostları. Büyük sanat insanı Büyük Kulüp'te ayağa kalkar. Yanında eşi Eren Eyüboğlu vardır. Ona bakarak şu şiiri okur! Gözlerinden yaşlar gelmektedir! O şiiri Eren Hanım'a okusa da Eren Hanım ve dostları biliyordu ki o şiiri Bedri Rahmi eski asistanı Mari Gerekmezyan için yazmıştı. Eren Hanımın içi burkulur ama eşine bir şey söylemez!
Çok ilginç buldum okuyayım hikayeyi detaylıca diyenler için şurada yazmıştım
Karadutum Çatal Karam Çingenem, Bedri Rahmi Eyüboğlu
Karadutum, çatal karam, çingenemNar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulum
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın
Yorumlar
Yorum Gönder