Biyofili Biyofobi Nedir? İstanbul'un Biyofobik Tasarımları

Atalarımızın biyofilik tasarımı Topkapı ve bizim biyofobimiz
Bu ne garip bir terim Blogger Bolat biyofili de nedir? Dediğini duyar gibiyim. Biyofili: İnsanların hayvan, bitki, bitki örtüsü, su, doğa sesleri, mevsimsel değişiklikler gibi doğal uyaranlara doğuştan gelen bir yakınlık isteği şeklinde ifade edilen bir terimdir. Yani, insanın bu doğaya bağlı yaşama inancına biyofili deniyor. Biyofili, ilk olarak Amerikalı psikolog Edward Wilson tarafından ortaya konulan ve insanın bilinçaltındaki hayatını devam ettirmeye olan inancı azmi olarak açıklanan bir terimdir. Wilson bu kavramı Biophilia adlı eserinde kullanmıştır. Bekliyoruz bizim akademisyenlerimiz ne zaman dünyaya bir terim ya da kavram ihraç edecekler?

Bu terim dilimize biyofili veya biyofilya şeklinde geçmiştir. İngilizcesi "biophilic" olan bu terimin mimarideki karşılığı ise "biophilic desing"dır. Fotoğrafa bir bakın bizden 550 yıl önce atalarımızın en zengin zamanında yaptığı insan ruhuna ve doğaya uygun biyofilik tasarımlı binalar bütünü olan Topkapı Sarayı. Bir de arkada görmüş olduğunuz çöplüğe bakın bu da bizim bilgi çağındaki marifetimiz. Maalesef bunun da adı "biyofobi" yani insanın doğadan uzaklaşma hali!

İnsanın nankörleşip içinde yaşadığı doğayı öldürmesi biyofobi



Bugün nankörleşip diğer tüm yaşam sistemlerini mahvetset de içgüdüsel olarak bu yaşam sistemlerine sevgi ile derinden bağlıyız. Kimin evinde bir hayvan biblosu yok, kimin evinde bir doğa fotoğrafı yok! Kimin evinde çiçek yok! Böyle bir ev ölü evi gibidir. Biyofili kavramı henüz tam olarak anlaşılamamış ve yaygınlaşamamış olsa da mimarlık alanında dünyada çeşitli çalışmalarda biyofilik tasarımlar yaygınlaşmaya başlıyor. Türkiye sanayi çağına tam gaz gittiği için maalesef bu terimlere çok uzak. Dik dikebilirsen, yap yapabilirsen, sat satabildiğin kadar araziyi mantığında! Artık doğa ile bağlarımızı yeniden geliştirme vakti gelmedi mi?


Biyofilik Tasarım nedir? 


Biyofilik tasarım yaşadığımız, çalıştığımız ve öğrendiğimiz mekânların doğaya uygun olacak şekilde yenilikçi bir yolla tasarlanmasıdır. Biyofilinin bir uzantısı olarak biyofilik tasarım, doğal malzemeleri, doğal ışığı, ilişkilendirmeyi, doğal görünüşleri ve doğal dünyanın diğer deneyimlerini çağdaş yapılara taşımaktır. Sürdürülebilir bir gelecek için müreffef toplumların ilerisinde bir toplumsal gelişme için bu tür yaklaşımların ülkemizde yaygınlaşması lazım!

İstanbul ölmüş de ağlayanı yok!


İstanbul yavaş yavan ölen bir şehir. Hatta ölmüş de ağlayanı yok! İstanbul yavaş yavaş biten bir şehir. İstanbul hızla talan edilmiş, iğdiş edilmiş bir şehir. İstanbullu mimarların biyofilik tasarım konusunda elbette uygulama azmi olabilir ama mimarlar İstanbul mimarisinde karar verme noktasında değiller. Devlet müteahhitlere arazi bulma derdinde hatta TOKİ zaman zaman devlet arazilerini yapılaştırıyor. İstanbul’un yeni mimari yapısının çoğu mimar olmayan müteahhitlerin, yapıların tamamına yakını kopya, tamına yakını vasatın altında. Maalesef buna sebep olan insanlarından hepsi “biyofobik” insanlar. Biyofilya, biyofilik tasarım, sürdürülebilirlik, sürdürülebilir kalkınma gibi kavramlardan haberleri de yoktur.

Mimari biyofilik tasarılar
Özümüz olan doğayı özlüyor ve onu istiyoruz


Hiç düşündünüz mü? Evlerimizde neden çiçek yetiştiririz? Niçin evlerimizde hayvan biblolarına yer veririz. Neden evlerimizde mümkünse şömine görmek isteriz. Neden ateşe bakmaktan keyif alırız? Kim güzel bir natürmort resimden keyif almaz! Evlerimizde doğal malzeme kullanımı gittikçe yaygınlaşıyor. Çünkü doğayı özlüyoruz. Ondan ayrıştırılmış bir hayat bizi strese sokuyor. Stres de bizim mutluluğumuzu bozuyor, direncimizi kırıyor ve daha mutsuz ve hasta ruhlu bir insan oluyoruz. Biyofili terimi psikoloji kökenli olsa da “Biyofili” nin mimarlıktaki yansıması bina ile doğa arasındaki ilişkinin doğru bir şekilde kurulması şeklinde tarif edilmiş ve mimarlar bu terimden yola çıkarak tasarımlar yapmaya başlamıştır.

İstanbul için biyofilik mimarlık çözümleri mümkün mü?


Günümüzün İstanbul’unda doğal çevre ile aramızdaki bağlar kopmuştur. İstanbul’da deprem anında toplanma alanları dahi talan edilmiş durumda. Devlete ait arazilerin tamamına yakını ya yağmalanmış ya da gereksizce imara açılıp ortadan kaldırılmıştır. İstanbul için biyofilik mimarlık çok uzak bir terimdir. Çocuklarımız genetik olarak biyofilik doğsa da böyle bir İstanbul’da biyofobik olmamaları için bir neden yoktur. Çünkü doğaya dair tüm uyaranlar tahrip edilmiştir. Köpeklere, kedilere ve bazı hayvanlara karşı korkularımızın ardındaki biyofobi de doğadan kopma hali bulunmaktadır. Tüm bunlara rağmen köpekten korkan biri bile köpek oyuncaklarına, kedi oyuncaklarına, tavşan, ayı, yılan, fil, sincap gibi oyuncaklara hayran olur bunları çok güzel bulup evinde dekorasyon amaçlı kullanabiliyor. Biyofili genetik dedik ya!

Çiftlik oyunları ve biyofili ilişkisi


İstanbul’da yaşayan bizler için önemli bir önerim var. Sık sık çocuklarımızın doğa ile bağlarını kuracak alanlara gitmemiz gerekir. Dağlar, tepeler, sulak alanlar, ilkbaharı son baharı, kışı yaşayacak yerlerde bulunarak onların doğayı daha iyi anlamalarını sağlamamız sağlıklı bir gelecek için yapılması gereken en önemli şeylerden biri evrenle bağımızı yeniden kurmaktır. Günümüzde çoğu zaman kapalı alanlarda yaşıyoruz. Bazı video oyunlarındaki çiftlik oyunları da aslında genetik kodlarımızda bulunan bir açığın oyuna dönüştürülüp kazanç elde etme vasıtası olarak kullanılmasıdır. Günümüz gerçeklerinde kendi çiftliklerimizi kuramadığımızdan dijital çiftliklerle bu özlemi gideriyoruz. Maalesef bugünün çocukları açık alanlarda vakit geçiremiyor. Açık alanlar olsa bile asfalt, betin olmuş yani bu alanların doğallık bakımından yetersiz olduğuna dikkat çekmiştir.

Biyofilik tasarıma okullardan başlanmalıdır


Türkiye'de Biyofili ve Mimaride Biyofilik Tasarımlar
Tez zamanda insanlık doğa ile ilişkilerini yeniden kurmalıdır. İstanbul’un ölmüş doğası için neler yapacağımızı hangi binaları yıkacağımızı, kişi başına yeşil alanları nasıl artırabileceğimizi konuşmaya başlamamız lazım, hemen…Bunun için okullardan başlamak en iyisi, bizde umut yok, yağmacı bir zamandan geliyoruz. Açgözlüyüz. Okul bahçelerinde doğal alanlar oluşturulmalı, okulların biyofilik tasarıma uygun yapılması Türkiye’nin dünyanın geleceği için çok önemlidir.

Herkes İstanbul'un bir yerine bir şey çakma derdinde. Sanki çakarak, dikerek ölümsüzleşeceğiz hissi yaşıyoruz. İstanbul bu hastalıklı zihin yapımız nedeniyle kangren oldu. Geçmiş olsun!

Bugün iş dünyamız sanki dünyaya para denilen şeyi kazanmış olmak için gelmiş gibi hissediyor. Herkes kıtlıktan çıkmış gibi davranıyor! Cep telefonu 2 yıl üst üste kullanan kendini rahatsız hissediyor! Herkes sahte mutluluk peşinde. Ölümü hissettiğimiz için kısa ömrümüzde her şeyi yaşamak istiyoruz. Her şeyimiz olsun istiyoruz. Güzel olduğunu düşündüğümüz şeyleri insanlar görsün diye gözüne sokmaya çalışıyoruz. İstiyoruz ki herkesin totosu top gibi olsun! Mümkün mü? Herkest taytlı, herkes prens, prenses! Dünyamız bu tüketime nasıl dayanacak? Çocuklarımızın omurgası bu cep telefonları yüzünden şimdiden eğilmiş durumda! Herkes kendi zenginliğini diğerinin gözüne sokma derdinde. Bu sakil durum ruh halimizin ne hale geldiğini gösteriyor. Şu dünyaya geldin, belki bir geliş sebebin var, insan gibi yaşa, iyilik yap, iyilik bul ve insan gibi öl. Gök kubbede yalnız hoş bir seda kalsın bu kadar!

Hiç bir şeyiniz olmasa da saygı değer bir insan olabilirsiniz. Ama dünyalar sizin de olsa cebinizde katrilyonlar olsa da fakir olabilirsiniz. Çünkü ruhunuz fakirdir. Bugün bir çok insan maalesef fakir ruhlu! Güçten, iktidardan, paradan başka şeyler saygınlık için bir şey ifade etmiyor. Müthiş bir egoizm hastalığı başladı!


İstanbul biyofilik tasarıma sahip bir yapıyı ne zaman görecek?

Not: Biyofilik mimari tasarımları olan  Malike Altınışık, Kerem Piker, Nevzat Sayın, Han Tümertekin,Berna İtah, Çaağlar Biber, Ebru Ulu, Fikret Sungay, Mert Sezer, Mina Öner, Salih Küçüktuna, Tuğçe Seda Mut, Deniz Tezuysal Üçer, Bilge Kobaş, Mert Cığızoğlu, Fazıl Efe Bilgen gibi biyofilik tasarım konusunda çalışan tüm mümarlarımızı, botanikçilerimizi, peyzajcılarımızı, heykeltraşlarımızı bu alanda malzeme üretimi yapan şirketlerimizi tebrik ediyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hadımköy, İstanbul'un en tuhaf köyü

Beylikdüzü'nde Yaşamak Nasıldır?

Vatoz Balığı Yaptım Evde İsyan Çıktı