Kebikec nedir? Kökeni, anlamı ve tarihi!
Kebikeç kitap kurtlarından korur mu?
Bugün iyi okuyucuyu ifade etmek için o kişiye “kitap kurdu” diyoruz.
İnsanların vaktini sosyal medyada dakika öldürdüğü bu çağda kitap kurdu
insanlarla tanışmak büyük şeref. Ben kitap kurdu muyum? Peşin söylüyorum
değilim. Her kitapçıya girişte sevdiğim kitapları satın alırım fakat iş okumaya
gelince işler değişiyor. Masam okunmamış küskün kitaplarla dolu. Yeni
şeytanımız sosyal medya rahat bırakmıyor beni de!
Kebikeç kelimesinin kökeni
Kebîkeç, köken olarak Arapça, Süryanice, Hintçe veya Farsça kökenli
olabilir. Kökeni ne olursa olsun İslam geleneğinde, el yazması kitapları kitap
kurtlarından korumak amacıyla kullanılmış bir tılsımdır. Kitabın girişine “Ya
kebikeç bu kitabı koru!”, “Ey kebikeç bu sayfaları muhafaza et!” yazmak bir
nevi kitap muskası, kitaplar için nazar boncuğu da diyebiliriz. Kitapları kötü
niyetli böcüklerden korumak için uydurulmuş beddua desek de yeridir.
İstanbul'un kebikeçleri
İstanbul bir zamanlar el yazması ticaretinde önemli bir merkez. Osmanlı
döneminde İstanbul’da Kahire’de, Kudüs’te pek çok el yazması satılmış.
Özellikle Avrupalıların İstanbul’a gelip el yazmalarıyla ilgilendikleri eski
İncilleri araştırdıklarını biliyoruz. Hat sanatı, cilt sanatının yaşadığı bir
memlekette kebikeç geleneğinin devam etmesi gerektiğine inanıyorum.
Kebîkeç aynı zamanda böcek savar kokulu bir bitkidir. Türkçe’de düğün
çiçeği denen bu türe Kürt kardeşlerimiz “Gonglog” demişler. Bitkinin Latince
adına “Ranunculus ficaria” denir. Anadolu’da halk arasında bu bitkiye “basur
otu” da deniliyormuş.
“Blogger Bolat bunu ben de hatırlıyorum ben de çocukken, gençken kitaplarımın arasına otlar, bitkiler, yapraklar koyardım” dediğinizi duyar gibiyim. Kebikeç böyle bir şey değil aziz okuyucu. İstanbul’un el yazmalarını bu mistik kebikeçler koruyor. Bu güzel gelenek Süryani meleğinden esinlenerek mi geliştirildi yoksa Hintlilerin mitolojik bir varlığından mı ortaya çıktı bilinmez ama ilginç bir gelenek olduğu ortada! Doğu kültüründe bu bitkiye mistik bir anlam yüklenirken batı kültüründe daha ziyade şifali bir bitki olarak kullanılıyor.
Kebikeç melek mi, tılsım mı, böceksavar
bitki mi?
Birçok el yazması eserin kapağında ya da ilk sayfasında rastladığımız “Yâ
Kebikeç” mührü, kitapların böceklerden ve güvelerden korunması maksadıyla
kitabın kapağına kondurulan bir efsun çeşidi olarak kullanılmıştır. “Ey
kurtçuk, bu kitap sana âit değil, başkasının malına zarar verme!” ikazı gören
bir kitap kurdu. Te Allah’ım şu insan evladının tılsım hevesine ne diyeceğimi
bilemiyorum deyip kitabı tırtıklamaya başlayabileceğini de düşünmeliyiz.
Üstat Hilmi Yavuz kebikeç ile ilgili eğitimci, yazar, edebiyat tarihçisi
Abdülbaki Gölpınarlı’dan rivayetle şöyle bir hikâye anlatır:
Hocanın biri mollasından bir kitap ister. Molla kitabı eline alınca bir de
bakar ki kitap lime lime olmuş, kitabı güveler delik deşik etmiş.
Hoca
-kitabı güve yemiş!
Çağırır mollayı ve bağırır!
-Molla Molla bu nedir?
-yâ kebikeç yazmadın mı molla?
Molla cevap verir
-Yazdım hoca hazretleri yazdım ama önce Kebikeç’i yemiş, sonra da kitabı
yemiş.
Kebikeç bizi siber zararlılardan korur
mu?
Ben de bu toplumun bir parçası ve doğu kültürüne sahip bir blog yazarı olarak “Ya kebikeç bu bloğumu siber zararlılardan koru” diyerek blog yazımı burada bitiriyorum. Firewall mu, antivirüs mü, kebikeç mi korur görelim!
Yorumlar
Yorum Gönder