İstanbul'u yaşamak
İstanbul’u yaşamak nasıl bir şey! Kendimce tanımlıyorum. Kafan eserse Avrupa kıtasını terk eder anında Asyalı olursun. Moda’da bir kahve içip vapurla tekrar Avrupalısın. Kalabalıkken şehir, eğer istersen dünyanın en yalnızı sen oluverirsin! Geçmişi ve geleceği aynı anda yaşarsın! Binalar üstüne üstüne geldiğinde çıkıp Galata Kulesi'ne teknolojiye kıytırık plazalara meydan okursun. İstanbul senin için Constantinople olur! Sanatta seçici olmalısın, ömrünü adasan Estambul’daki etkinliklere yetişemezsin. Martıyı ellerinle beslersin, yelkovan kuşlarını bir başka seversin. Lüfer canının orta yeridir, çinekop’u sarıkanat’ı tezgâhta görsen, öpüp koklayasın pamuklara sarasın gelir. İstersin ki büyüsün lüfer olsun! Beyoğlu’nda protestolara aşina olursun. En güzel sabah kahvaltısı Yeniköy kahvesindedir. Masaların en güzeli Asmalımescit’te kurulur. Şeflerin şefi Mehmet Gürs bu şehirde yaşar. Ghetto, Babylon performanslar tavan yapar. clinic live music club yeni trendin olur. Ya Nişantaşı Reasürans'a ne demeli! Balık pazarı dersen Beşiktaş köyiçi ve kumkapı. Sultanahmet’i soran turiste “follow delicious smell of meatballs ” diyesin gelir. Biraz yürüyüş istersen Boğaz’da Arnavutköy sahil şeridi. Yol hep vakitten çalar, yetişme derdin hep bakidir. Eğer kitap okuma alışkanlığın varsa boşver trafiğe, direksiyon başındaysan yegâne muhalifimiz Nihat Sırdar radyodan emrine amade. Ying yang gibidir İstanbul, iyisi kötüsü, siyahı beyazıyla. Estambul’u İstanbul’da yaşarken değil şehri iki adım çıktığında hissedersin çekirge. Bir de Ali Cihat Aşkın’dan “Salacak Şarkısı”nı dinlersen İstanbul aşkın depreşir, Gemerek’teysen otbobüs, Cote d'azur’deysen uçak biletine patlar bu sevda.
Not: Bu sarkozy………….…………………(içimdeki sarkozy aşkını boşluğa doldurdum) yüzünden Cote d'azur’den gelecek yolcuların air france yerine THY’yi kullanmaları tavsiye olunur.
Yorumlar
* İstiklâl'de sokak çalgıcılarını dinlemesi...
* Sultanahmet'te aval aval bakınarak gezmesi...
* Eminönü-Kadıköy arası vapurla gidip gelmesi...
* Vapurun kıç tarafından martıları simitlemesi...
* Sarayburnu'nda sahil boyu yürümesi...
* Açıkhavada konser seyri...
* Hisar'lara çıkıp yeniçeri misali koşturması...
* Köprüyü yürüyerek geçmesi...
* Salacak'da çay içmesi...
* İnci'de profiterol yemesi, mandabatmaz'da kahve içmesi...
* Zeyrek'de amaçsız dolanması...
* Sur boyunca yürüyüp Roma-Bizans izlerini bulması...
* Tünel'den çıkması ama geri dönüşte yürüyerek inmesi...
* Kirazlıtepe'den, Otağtepe'den, Ulus Parkı'ndan, Çamlıca'dan boğazı seyretmesi...
* Çengelköy'de böreğini alıp Çınaraltı'nda çay eşliğinde lüpletmesi...
* Garipçe'de haftasonu kahvaltısı...
* Riva'ya doğru araba ile gezmesi...
* Tarihi mezarlıklar içinde dolanıp İstanbul sana da kalmaz demesi...
* Esnaf lokantalarıda karın doyurması
* Bentleri, su kemerlerini keşfetmesi...
* Mercan'da, Tahtakale'de, Mahmutpaşa'da ne ararsan bulması...
* Hiç bilmediğin, gitmediğin semtin otobüsüne binmesi...
* Göç zamanı gökyüzünde leylekleri sayması...
* Yanındaki insana şehri anlatması...
* Gidilecek yerin çokluğundan kararsız kalıp, yine bildik yerlere istikameti çevirmesi...
* Daima seçme hakkının, alternatifinin olması...
* Hiç konu yoksa bile ortaya atılacak "ne olacak bu trafiğin hali" olması...
* Hakkında yazılmış pek çok kitap bulup okuyabilmesi...
Artık burada keseyim :)
cok güzeldi yine tesekkürler...:)
ben bursa'lıyım şahsen, tabii gelmişliğim var istanbul'a. yakın bir arkadaşım orada, sağolsun beni alır gezdirir tozdurur nadirende olsa. tabii çok yerini bilmem.
ilk geldiğim dönemlerde beni etkileyen beyoğlu'ydu, öyle kalabalık, öyle umursamaz, öyle tarih kokulu... hala her seferinde taksim'de gezerken bir dükkana girsem ve sonra çıksam, çıktığımda geldiğim yönü şaşırıyorum mesela , başımı döndürüyor istanbul :)
gelmeli, görmeli, dolu dolu gezmeli, keşfetmeli...
sevgiler.
Yorum Gönder