Kayıtlar

Haziran, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Güle güle Kaptan!

Resim
Baba canın mı sıkılıyor! “Evet Teo” Neden ağlıyorsun baba! “Kaptan gitti oğlum!” Nereye gitti baba! Uzaklara bebeğim! Döner bir gün baba! "O yoldan dönülmez bebeğim!" Ama babalar ağlamaz kii!   Offf…Bazen yazmak istersin yazamazsın konuşmak istersin de konuşamazsın! İşte öyle bir durumdayım değerli Hocam Barbaros Gönençgil telefonla aradı “Necmettin Akten Hocamızı kaybettik!” dedi. Ayaktayım, oturuyorum, uzanıyorum, ruh gibiyim! Lojistikle ilgili kitabımın ön sözünü yazacaktın ya Hocam! Keşke “ben hastayım çocuk” deseydin Hocam! Kötü günlerimizde el vererek yanımızda olan değerli insan aynı zamanda Türkiyenin profesör unvanlı ilk kaptanıydı! Yönetim kurulu arkadaşımdı! Hocamdı, denizciliğin piriydi!  Dünya Gazetesi yazarıydı, Estambul'daki bazı üniversitelerde öğretim görevliliği yapıyordu.            Yetişebilirsem pazartesi günü İstanbul Moda camii’ne helalleşmeye geliyorum Hocam! Ruhunuz şad olsun, mekânınız cennet olsun Necmettin Hocam! Ai...

Bir semtin çöküşü

Resim
Eyüp Sultan İstanbul'da  Sur dışında Türklerin kurduğu ilk mahalledir . Türk mimarisinin nadide ahşap örnekleri olan  Eyüp sahilindeki evler maalesef bugün yok olmuştur.  Belki bilisiniz Eyüp Sultan, testileri ile meşhurdur. Küçük testiler düdüklü olur, yani, bildiğiniz oyuncaktır bunlar.  Evliya Çelebinin dediğine göre “Ensari balçığından” imal edilen su testisi suya ayrı bir lezzet verirdi. Bugün bu su testilerin üretimi yok!  Dalgıçlar yardımıyla Hasköy açıklarında çıkarılan “kara balçık macunu” artık çıkarılmaz oldu.  Düdüklü Eyüp testileri ise oyuncak olarak üretilmeye devam ediyor.  Ev kadınları Eyüp oyuncakçılığını yaşatmaya çalışıyor. Bloggerlar,  yolunuz Eyüp'e düşerse birkaç parça oyuncak alıp etrafınızdaki çocukları sevindirmekte fayda var.  Maalesef bu güzel semtimiz Topkapı Sanayi Bölgesi’nin kurulması ve etraftaki imalat hanelerin büyümesiyle  işçi semti haline gelmiş ve mesire yeri özelliğini kaybetmiştir.  Hatta...

Kahve ve şehir

Resim
Havalar o kadar sıcak ki bir de üstüne yemek yiyince iyice rehavet basıyor insanı! Yemekten sonra kendime bir Türk kahvesi yaptım güzel oldu köpüğü tam yerinde. Bu kahveciler Arçelik’e Telve adlı kahve makinesi için teşekkür etmeli. Kahve'nin markasına baktım Kahve Dünyası  yazıyor. Nedir ne değildir diye araştırdım bu alanda çok eski bir firma değil. Birol Altınkılıç isminde bir müteşebbisimiz tarafından Mısır Çarşısı’nda kurulmuş işe kahve ticaretiyle başlayıp! Yeter yahu kendi markamızı yapalım artık demiş olmalılar ki 2004 yılında Eminönü’nde ilk kahve dükkânını açmışlar.             Kahve Dünyası 2010 Avrupa Kültür Başkenti faaliyetleri kapsamında mağazalarında özel ürün yapmışlardı. Gerçekten alkışlanacak bir durum. Kaç firma var yaşadığı şehre duyarlı? Bizim oradaki 5M Migros yandı ve oradaki kahve dünyası da gitti ve sanki ben yetim kaldım! Firmanın takdir ettiğim diğer yönü envai tür çikolatayı dükkânlarında bulundurmasıydı, kahve ve çikolat...

İstanbul'un Dergileri

Resim
Evimde hiç de fena sayılmayacak bir kütüphanem var.  Önemli gördüğüm dergilerden birer tane biriktiririm. Dergilerin kentlilik bilincinin önemli ayaklarından biri olduğuna inanırım. Çoğunun ömrü uzun olmasa da dönemine az ya da çok etki etmiştir. Estambul  dergi yayıncılığında da merkez olmuştur. İşte İstanbul Dergileri Bulletin de Nouvelles:  İstanbul’un ilk dergisi Fransız Büyükelçiliği yayınlamıştır. Kipseli: Rumca kadın dergisi, ilk kadın dergimiz.Yıl 1845 Vaka-i Tıbbıye: Türklerin yayınlamış olduğu ilk dergidir. Aylık tıp dergisidir.1849 Mir’at:  Resimli ilk Türk dergisidir.Yıl 1863. Musiki-i Osmani: Türklerin ilk müzik dergisi. Yıl 1863. Mümezzyiz: İlk çocuk dergimiz. Yıl1869. Şehbal : İlk magazin dergimiz. Yıl 1909. Felfefe Mecmua: Felfese dergisi. Yıl 1910. Kadınlar Dünyası: Türklerin ilk kadın dergisi. Yıl 1913 . Millitetebbular Mecmuası: İslami konular içeren dergi. Yıl 1915. Harp Mecmuası:  Savaşı yılları, askeri dergi. Yıl 1915. İçtimaiyat Mecmuas...

Bloggerlar ve İstanbul

Resim
İlginç bir blog araştırması yayınlandı. Bu araştırmaya göre Türkiye’deki blog ekosisteminin %53’ü İstanbul’da ikamet ediyor.  Estambul’u sırayla İzmir ve Ankara takip ediyor sonra Bursa Antalya ve Adana en çok blogger barındıran illerimiz oluyormuş. İnternet dünyasının en özgün içeriklerini bloggerlar sağlıyor. Son yapılan araştırma da teyit ediyor ki kadın bloggerlar artık erkekleri geçmek üzereler! Bence sebebi kadın duyarlılığı ve yaratıcılığıdır. Her gün yemek yapan bir kadını düşünüyorum mucize gibi. Peki, bloggerlar en çok hangi konuda yazıyormuş? Yeme içme, yemek tarifleri, kişisel günlükler, kişisel bakım ve yaşama dair diğer şeyler en çok tercih edilen başlıklar. Bence listeye moda bloggerları da eklenmeliydi.   Bloggerlar bloglarını saat 09:00 ile 12:00 arasında yenilemeyi tercih ediyorlarmış. Sebebi de çoğunlukla tam zamanlı işlerde çalışan bloggerların güne işleriyle başlayıp bloglarını güncelleyerek nefes almayı tercih etmeleri gösterilmiş.      ...

Biz Heybelide Yangına Çıkardık!

Resim
İstanbul'dan kalkan vapurlar sırayla Kınalıada, Burgazada'dan sonra Heybeliada'ya gelir son durak Büyükada’dır. İşte,  İstanbul'un en yeşil adası Heybeliada  içimizdeki piknik canavarlarının mangal eylemlerinin kurbanı oldu!    Birileri el kadar et yiyecek diye bizler koskoca ormanların yanışını izlemek zorunda mıyız? Bir ada sakininin dediği gibi “mangal” yerine  “zıkkımın kökünü yiyin!” Önceleri garipseme ve ötekileştirme olarak algıladığım bu lafı aynen ben de adalı kadının kullandığı anlamda kullanmak istiyorum. Heybeliada’yı yaktınız! Cunda’yı yaktınız, Çatalca’yı yaktınız! Daha doymadınız mı? Nedir bu sizdeki bu mangal iştahı! Heybeliada’nın yandığı gün ne yazık ki orada çok anlamlı bir sergi vardı. Sualtı fotoğrafçıları Ateş Evirgen ve Serço Ekşiyan’ın fotoğraflarından oluşan serginin adı “Marmara’da Hayat Var, Şimdilik!” Marmara kimin umurunda! Koşun kalabalıklar mangal var! Tütsüleyin, tütsülenin! Yiyin için kirletin, üstüne bir de ormanı y...

Çay ülkenin milli senfonisidir

Resim
İstanbul akşamlarında balkonda çay içmek çok keyiflidir. “Türk çayı, patates cipsi gibidir, sürekli içmek istersiniz. Çayın yapılışı, karmaşık aynı zamanda sadedir, tıpkı Türk insanı gibi. Şekere karıştırırken, olabildiğince gürültü çıkartırsınız. Bir bardak çay, Türkiye’yi temsil eder. Siyah ya da yeşil değildir, kırmızıdır. Tıpkı Türk bayrağı gibi. Türk çayı sıcaktır, Anadolu topraklarını ısıtan güneş gibi. Türkiye’de ‘kahvaltı hazır’ demezler, ‘çay demlendi’ derler. Berraktır, tıpkı Türk insanının yüzü gibi. Çay bu ülkenin milli senfonisidir. Türk çayı, arkadaş canlısıdır, yalnız içilmez.” İşte bu tespitlerin sahibi “Evet, Bir Bardak Çay Daha İsterim” adlı kitabın yazarı Katharine Branning’dir.           Geçen gün balkonda Amerikalı misafirlerimizle çay içerken kalktım kendime çay aldım. Baktım ki Morgan’ın çayı da az kalmış mutfağa git gel olmasın diye uzun bir cümle yerine, direkt “drink Morgan” dedim o da “yes, sir” dedi çayı kafaya dikti, gözlerden yaş ...

Sen istersen değişir her şey!

Resim
Balık ve İstanbul yan yana geldiğinde aklıma gelen üç kelime: Lüfer, Boğaz ve Defne’dir. Fikir Sahibi Damaklar(FSD) iki yıl önce  "İstanbul Lüfer’e Hasret kalmasın” adı altında bir kampanya gerçekleştirdi.  Kampanya başarılı oldu hatta lüfer avlanma alt limiti uzunluğu bakanlıkça yükseltildi. Bence, son yıllarda Türk sivil toplum hayatındaki en   başarılı kampanyaydı.  Tüm taraflar el ele vermişti.             Kampanya şimdi Terra Madre Balkanlar 2012’de,  örnek proje olarak tanıtılacakmış. Buradan doktora öğrencilerine sesleniyorum, lütfen bu kampanyayı tez olarak inceleyiniz! Bir avuç insanın neler yapabileceğine şahit olup şaşıracaksınız! Kadınların gücüne tanık olacaksınız! Teşekkürler slowfood, teşekkürler, Fikir Sahibi Damaklar, teşekkürler Defne Koryürek. Kimdir bu Defne Koryürek diyenler şöyle gelsin!  Defne Koryürek, Estambulludur. TED videosunu izlerseniz bir kadının neler yapabileceğine şahit olacaksınız! Kend...

İstanbul'un Diyojen'i

Resim
Yaz geldi, sıcaklar bastırdı. Kabataş’tan vapura binip   ifil ifil  bir yolculuğa ne dersiniz? Büyükada’yı bilmeyenimiz yok, peki Kınalıada’ya gidilmez mi? Gidilir. Ada sürgün yeridir. En meşhur sürgünü Romen Diyojen’dir ama sakın bunu Sinoplu Diyojen ile karıştırmayın. Bu Bizans İmparatoru Romanos Diogenes hani Malazgirt Meydan Muharebesinde Türklerin hilal tekniğini yemiş Bizans komutanı. Halbuki yenildiği Sultan Alparslan’ın av partisini basıp esir almışlardır fakat tanımadıkları için fidye karşılığı serbest bırakmışlardır.  Malazgirt'te  çok milleten oluşan Diyojen ordusu Peçenek, Kıpçak, Uz gibi Türk kavimlerinin saf değiştirmesi ve Sivas’ta yaşananlardan dolayı buna Ermeni askerlerin de katılması sebebiyle Savaşı kaybeder. Sultan Alparslan onu serbest bırakır ama gel gör ki Konstantinpol’de darbe olmuştur.   Kütahya yakınlarında tutuklanan imparator "son isteğim Constantinople'ı son kez göreyim" der ama  İzmit'te   gözüne mil çekildiği i...

Çar’ın İstanbul'u ve Smirnoff Votka

Resim
Çar'ın Ordusu Çanakkalede Mülteci Rusların İstanbul'a Göçü İstanbul adeta dünyayı bağrına basmış bir memlekettir. Rusya’da Bolşeviklere karşı başlattıkları savaşı kaybeden, Beyaz Orduya mensup pek çok asker ve sivil, son kale Kırım'da da tutunamayıp gemilerle, İstanbul, gelirler. Bu  İstanbul tarihindeki en büyük göçtür 150.000 kişi İstanbul’a gelir. İstanbul o yıllarda İşgal altındadır. O kadar sefillik vardı ki göçmenler İstanbul limanlarında bekleyen gemilerden yüzüklerini sarkıtıp yiyecek alıyor,  varlarını yoklarını bir parça yiyecek için satıyorlardı. Karaya çıkanlar Çatalca’ya, Hadımköy’e, Gelibolu’ya gönderilir bir kısmı da şehrin merkezinde boşaltılan Dolmabahçe ahırlarında, Galatada boşaltılan genelevlere yerleştirilirler.            Beyaz Ruslar İstanbul'da Osmanlı topraklarına gelen Beyaz Ruslar burada 6 sene yaşarlar. İstanbul'da  altı senenin sonunda çeşitli uluslar arası kuruluşlarının da yardımlarıyla dünyanın ...

Dilim dilim seni yerim

Resim
Metabolizmamız kışın ağır yemekler yemekten bitap düştü.  Yaşasın, artık meyve meysimi geldi. İstanbul manav tezgâhları meyve ile doldu. Estambul ile meyve arasındaki ilişkiyi anlatmadan önce kelimenin kökenine bakalım. Meyve, kelimesi Farsçadır ve Osmanlıcada “mive” şeklinde kullanılırdı, öz Türkçesi de “yemiş”.            Merak edip Türk Dil Kurumu’nun hazırladığı sözlüğe baktım! Ağzım açık kaldı, çok mahcup oldum: “Bitkilerde çiçeğin döllenmesinden sonra yumurtalığın gelişmesiyle oluşan tohumları taşıyan, genellikle yenebilen organ, yemiş.”             Bak şimdi bir tuhaf oldum ben her gün türlü çeşitli organ mı yiyorum! İstanbul ile meyve arasında çok yakın bir bağ olduğunu düşünürüm. Bakınız, içinde meyve olan ne çok semt ismi var: Beykoz buradaki “koz” ceviz demektir . Sarıyer’in en netameli semtlerinden birinin adı Büyük Armut lu’dur. İstanbul’un en berbat yapılaşması olan ilçesi Zeytin burnu’dur. Cevizli bağ’da c...

Gölge etme başka ihsan istemez!

Resim
Bakalım sen bu yazıyı bitirmeye tahammül edecek misin okuyucu! Çok tahammülsüz bir toplum olduk. Kolay tüketiyoruz. Kolay adam harcıyoruz!  Fazıl Say iki kelam etmiş, düşüncesini sev ya da sevme onu hapsettireceksin de ne olacak!  Şimdi düşünüyorum rahmetli Neyzen Tevfik çıksa gelse kaç yıl yatardı! Korkuyorum ki 12 yaşından itibaren 62 yıl yatardı.  Gelin size Neyzen Tevfik’in hayatını anlatayım. 1879 yılında Bodrum’da doğar.  Hevesleri vardır, güreşçi olmak ister bu yüzden kolu kırılır çolak kalır.            Babasından onun kadar sopa yiyen çocuk olmamıştır, belki de bu yüzdendir serseriliği! Sara hastalığı nedeniyle okula gidemez. Ney üflemeyi Urla’da bir berberden öğrenir. Gazetelerde yazar,  filmlerde de rol alır... Hayatı boyunca Özgürlüğü arar.   Paraya, makam ve mevkiye önem vermez, kazandıklarını çevresindekilere dağıtır. Mesela bir konser sonrası kazandığı 500 liradan rulo yapıp sokaktaki köpeklere tasmalar yapıp ...

Paristen Şangay'a büyük macera!

Resim
Dün misafirlerimiz vardı. California ve Los Angeles’tan Paris’e gelen iki kafadar. Üniversiteden arkadaşlar. Paristen bisikletle yola çıkmışlar son durakları Şanghay olacak. Bir sürü macera birden 23 yaşıma gittim keşke biz de yapabilseydik. İki genç gazeteci adayı yeni mezun olmuşlar. Biz öyle büyütülüyoruz ki “Aman yavrum geç kalma, aman filana gitme..aman yapma..aman etme..tutma” halbuki gençleri desteklemek lazım. İstanbul’da 1 ay kalıp Karadeniz kıyısından Gürcistan, Azerbaycan, Kırgızistan, Pakistan….derken son durak Şanghay. Ne büyük macera! Öyle kolay da değil Romanya’da çocuklardan birine yumruk atıp gözünün üstüne vurmuşlar!  Çünkü uyanık satıcı paralarının üstünü vermemiş. Üzüldüm! Romanya bu açıdan güvenli bir ülke değil birçok hırsızlık ve darp hikâyesi duyduk başka insanlardan da. Çok sempatik, çok zeki çocuklar. Bu seyahati belgesel yapıyorlar. Umarım İstanbul’da güzel vakit geçirirler. Yolunuz açık olsun arkadaşlar. Dün hava güzeldi fotoğrafta yemek sonrası balkon...

Hariçten gazel okuma!

Resim
İstanbul'da eğlence kültürü Eğlence kültürü önemlidir. Şuan için eğlence kültürümüzün olduğundan bahsedemeyiz. Çünkü orta sınıf eğlenceden elini ayağını çekince ortam çabuk para kazanmış, usul erkân bilmeyen insanların elinde kalmıştır. İstanbul eğlence hayatının raconu bozulmuştur. Fuhuş ticaretinde bazı semtlerin adı çıktı insanlar bu semtlerdeki evlerini yok pahaya satıp şehrin uydu kentlerini taşındılar. Eski İstanbul Gazinoları Eğlence hayatında vasatın el üstünde tutulduğu bir dönemi yaşıyoruz. İstanbul için şöyle bir tespitim var. Bir zamanlar İstanbul’da her türden insana hitap eden, içkili, içkisiz müzik salonları, balozlar, gazinolar, meyhaneler vardı. Rumlar, Ermeniler, Levantenler katekulleye getirilip İstanbul'dan adeta sürülünce olanlar olmuş eğlence hayatının suyu çıkmıştır. Ara Güler'in çektiği şu resme bakın lütfen! Salaş bir meyhane, güzel bir orkestra, biraz tombulcana hanımlar. Sanki birazdan billur gibi bir sesler yayılacak sahneden. Resme ...